Mitolojiye göre Yüce Zeus gökyüzüne hükmederken, Poseidon denizlerden sorumluydu. Kimsenin pek istemediği yeraltı ise Hades’e kalmıştı. Kendisi artık ölüler ülkesinin Tanrısı’ydı. Yeraltındaki bu ölüler diyarı hakkında bahsedilecek çok şey olsa da biz Lethe’yi anlatmakla yetineceğiz. Hypnos yani uyku adlı mağaranın etrafından dolanarak yeraltındaki ölüler diyarına akan bu nehrin adı Lethe’ydi.

Lethe ruhu olan bir nehirdi ve ölüler diyarına geçen kişiler bu nehrin suyundan içerlerdi İçtikleri su o kadar kuvvetliydi ki bu kişilerin kalplerini ve damarlarını parçalardı. Geçmişinde büyük acılar çekmiş bu kişiler böylece tüm geçmişlerinden temizlenene kadar Lethe içinde defalarca ölürlerdi. Sonunda nehirden çıktıklarında geçmişe dair hiçbir şey hatırlamazlardı ve bir daha hiç acı çekmeyeceklerini bildikleri ölüler diyarına ayak basarlardı.

Lethe Nehri insanlık tarihi boyunca başta Dante Alighieri, Arthur Schopenhauer, William Shakespeare, ve Platon olmak üzere birçok önemli düşünürü derinden etkilemeyi başarmıştı. Bizim Sedat Peker de Lethe’ye benzemiyor mu? Yaptığı yayınlarla karşısındaki maskeli zavallıların unutmak istedikleri geçmişlerini ortaya döküyor onları defalarca öldürüp diriltiyor. Bunu yaparken kendisini tanımladığım unhuman kelimesine uygun davranarak karşısındaki insanı merhametsiz bir şekilde sembolik de olsa defalarca öldürüyor. Hatta düşüncelerimi bir adım daha öteye taşıyarak sayın Peker’i dijital dünyanın modern rahibi ilan edebilirim. Hem insan zannettiğimiz günahkarların günahlarını ortaya çıkarıyor hem de onları kendi suyunda vaftiz ediyor.

Peki bizim bu insan zannettiğimiz günahkarlar her şeyleri ortaya dökülünce ne yapıyor? Gündemi değiştirmek için son çırpınışlarını sergileyerek karı bahane ederek Ekrem İmamoğlu’na, Havva’yı bahane ederek Sezen Aksu’ya trolleri ile saldırıya geçip bizlere geniş anlamda bu düzenbaz oyunları ve olayları anlatan Sedef Kabaş’ı apar topar hapse atıyor…

Düşüncenin önüne set çekilemez, çekmeye kalkanlar hep hüsrana uğramışlardır.

Işık ve sevgiyle kalın!