1924 yılında Ankara’da Musiki Muallim Mektebi’nin açılmasının ardından 1925’te devlet sınavıyla öğretmen ve sanatçı yetiştirmek üzere yurt dışına öğrenci gönderildi. Öğrencilerin gönderildiği yerler arasında Paris, Berlin, Prag, Budapeşte gibi Avrupa’nın önemli merkezleri vardı. Mustafa Kemal’in birer kıvılcım olarak gönderdiği öğrenciler, birer yanardağ/birer volkan olarak geri döndüler. Topluma medeniyetin ateşini getirdiler. Tıpkı birer Prometeus gibi…
1924’te kurulan Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti, 1932’de Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası adını aldı. İlk Türkçe opera olan Özsoy operası Atatürk tarafından Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası şefi Ahmet Adnan Saygun tarafından yazıldı.
Türkiye’nin müzik devrimi, konservatuarlar ve orkestraların dışında halkevleri, tiyatrolar ve radyoda da devam etti. Hitler Almanyası’ndan kaçarak Türkiye’ye gelen uzmanlar da bu müzik devrimine katkı sağladılar.
Atatürk, 1935 yılında TBMM açılış konuşmasında müzik devriminden söz ederek, “Ulusal Musikimizi modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına bu yıl daha çok emek verilecektir” demişti. Meclis açılış konuşmasında müziğe değinen bir başka lider var mı dünyada ve Türkiye’de?
Türkiye’ye gelen yabancı uzmanlara değinmek gerekir. Bunlar arasında Paul Hindemith, Carl Ebert ve Bela Bartok sayılmalıdır. Ünlü Macar besteci Bartok, Türkiye’ye gelerek halk müziği ile ilgili araştırmalar yaptı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında isimlerini anmamız gereken birinci kuşak Türk bestecileri, çok sesli müziğimizin gelişimin sembol isimlerdir: Cemal Reşit Rey (1904-1985), Ulvi Cemal Erkin (1906-1972), Ahmet Adnan Saygun (1907-1991), Hasan Ferit Alnar (1906-1978) ve Necil Kazım Akses (1908-1999). Bu isimler Türk Beşleri olarak bilinir.
Saygun, İzmirliydi. 1928’de müzik eğitimi için Paris’te gitti. 1934’te yazdığı Özsoy Operası, Cumhuriyet döneminin ilk operası oldu. Saygun’un ve diğerlerinin bestelerinin beslendiği ana kaynak Türk kültürüydü, Türk halk müziği idi. Onlar bu beslendikleri kaynağı Batı müziği ile harmanlayarak çok sesli Türk müziğini yarattılar. Saygun, Özsoy’un ardından Taşbebek, Kerem, Köroğlu gibi operalara imza attı. Saygun’un eserleri arasında en popüler olanı Yunus Emre Oratoryosu’dur.
Saygun, etnomüzikoloji ile ilgilendi. Anadolu halk ezgileri ve ritimleri üzerine araştırmalar yapmak üzere Türkiye’nin pek çok bölgesini dolaştı. 1930’larda Türkiye’ye gelen Macar besteci Bela Bartok ile ortak çalışmalar yaptı. Bartok, Macar halk müziği üzerine çalışmalar yapmakta ve Macar halk müziği ile Türk halk müziği arasındaki benzerliğe dikkat çekmekteydi.
Saygun, çağdaş çok sesli Türk müziğine kaynaklık teşkil edecek olan Anadolu ezgilerinin ciddi bir şekilde incelenmesi gerektiği fikrindeydi: “Besteci önce, hangi yörenin türküsü olursa olsun, onu orijinal şekliyle öğrenmeli, onu doğuran ortamı tanımalı, o yörenin insanları gibi düşünmeli, onların neşe ve acılarını kendi yüreğinde duymalıdır”.
Saygun gibi diğer dört besteci de, Türk halk müziğini çok sesli Türk müziğinin kaynağı olarak kullandılar. Dolayısıyla beslendikleri ana kaynak Türk halk müziği idi. Türkiye’de çok sesli müzik Cumhuriyetin kurucuları tarafından desteklendi. Bu bir müzik devrimiydi. Çağdaş çok sesli Türk müziği, çok sesli demokratik toplumun da öncüsüdür. Cumhuriyetin kurucuları çağdaş çok sesli müzik gibi, çağdaş demokratik bir toplum hayal etmişlerdi. Beslendikleri yer de Türk kültürüydü. Bunu Batı değerleriyle harmanlayarak…