Doğrusunu isterseniz, etik ve ahlâkın öncel hale gelmesi için bizlerin ön yargılarını ve egolarını bir kenara bırakması gerekmektedir. Doğru ve doğruluk denildiği zaman içimizdeki yüce duyguların çoğalmasını, gerçeğe erişme yolumuzun aydınlanmasını arzu ederiz. Doğrunun olduğu yerde etik ve ahlâkın varlığı ortaya çıkmaya başlar. İçimizdeki tek doğrunun ortaya çıkması için yaşama yayılmış bir doğruluk anlayışına ve doğruya dönüşmüş fikirlerin varlığına ihtiyacımız vardır. Bunu sağladığımız takdirde kin, öfke, şiddet, yalan, nefret, kıskançlık, ikiyüzlülük, aldatma gibi davranış ve duyu kusurlarından arındığını, tek doğrunun varlığının belirginleştiğini fark ederiz. Değişim ancak bu şekilde başlayabilir. Değişim önce bizde başlamalıdır. Bizde başlamamış bir değişimin genele yayılma ihtimali zayıftır. Bu yüzyılın etik ve ahlâkla olan bağlantısının azalmasının nedeni biraz da buna bağlıdır. Herkes bilmelidir ki, etik ve ahlâk olmadan çalışma ve sosyal alanların kendi içindeki uygulamalarının yetkinleşmesinden bahsedilemez. Sadece ehliyet ve liyakat önemli değildir. Bunu etik ve ahlâki üstünlüğe inanmış kişilerin varlığı, görev yapması ve örnek rol model olması da desteklemelidir. Özet olarak etik; doğru düşünme, doğruluk bilimi şeklinde ifade edilirken, ahlâk; doğruyu eyleme, doğruyu yapma bilimi şeklinde tanımlanabilir. Bu nedenle her konunun öznesinde etik ve ahlâkın yanında “doğru”nun yer alması tesadüf değildir.