İş dünyası temsilcileri, beklentilerini sıralarken yapılması gerekenleri ise şöyle özetlediler: “Hepimizin ortak amacı refah düzeyinin yüksek olduğu, sürdürülebilir kalkınmanın tesis edildiği, gelir dağılımında adaletin sağlandığı bir Türkiye. Barış içinde, ortak sorunlarla mücadele edebilen, evrensel değerlerin ve temel hak ve özgürlüklerin en güçlü şekilde korunduğu, ekonomide güvenin sağlandığı bir ülke öncelikli isteğimiz.”

BASİFED Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kasalı:

“İhtiyatı elden bırakmadan, fırsatları değerlendirelim”

Bugün ister küresel ister münferiden olsun tüm ülkeler birbirine benzer sorunlarla karşı karşıya: Pandemi, enflasyon, borç ve istikrarsızlık. Tüm bunlara gelmekte olan iklim krizini de eklersek sorunun ciddiyeti daha da iyi anlaşılabilecektir. Ülkemiz için de zorlu geçen 2021 yılında, pandemi sonrası toparlanma işaretlerine rağmen son üç ay içinde yapılan faiz indirimleri, kontrolden çıkan kurlar ve önlenemeyen enflasyon neticesinde bir tsunamiye maruz kaldı ve alınan acil önlemlerle ekonominin rotası adeta radikal bir şekilde değişti.

Yabancı kaynakların “sorunların sadece ötelendiği ve yapay istikrar seviyesinde olduğumuz” şeklindeki değerlendirmeleri yurtdışı sermaye akımlarını henüz olumsuz etkilemese de akıllara soru işaretleri getiriyor. Gerek jeoploitik gerekse ekonomik anlamda sıkıntıların hüküm sürdüğü ülkemizde sonsuz sayıda fırsat ve imkânların mevcut olduğunu ifade etmeliyiz. Bu imkânları ve fırsatları heba etmeden değerlendirmek ise adeta bir zorunluluk. Öncelikle ayrışmadan, bireysel başarı öyküleri peşinde koşmadan şirketlerimizin birleşerek büyümelerinin en yakın ve önemli bir hedef olması gerektiğinin altını çizelim. Ancak bu şeklide ölçek ve kapsam ekonomilerinden yararlanarak verimlilik ve maliyet avantajı yaratabiliriz.  Aksi takdirde artan emtia fiyatları, nakliye ve ulaşımda maliyet ve kapasite nedeniyle artan maliyetler, bazı kritik ürünlerde talebin artması (ya da arzın azalması), artan küresl enflasyon ve pandemi nedeniyle artan kamu harcamaları neticesinde siz sorun yaşamasanız bile iş yaptığınız şirketler ve ülkeler sıkıntı yaşayabilir ve bu sorunlar sizin sorunlarınız haline gelebilir.

Son sözlerimiz, ihtiyatı elden bırakmamak, beklenmedik piyasa hareketlerine hazırlıklı olmak, fırsatları görmek ve tabii ki kısa vadeli planları sık sık gözden geçirirken orta vadeli planlama yapabilmek olacaktır.

ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı:

“Südürdülebilir kalkınma, gelir dağılımında adalet sağlanmalı”

Tüm dünyanın tanık olduğu Covid-19 krizi, 2021 yılında hepimizin hayatını doğrudan ve derinden etkiledi: Kayıplar yaşandı, ülkeler kendi içine kapandı, insanlar işlerini kaybetti, sosyal yaşamlarını terk etmek zorunda kaldı, Küresel ekonominin daraldığı, sağlık sistemlerinin sorgulandığı, gelecek nesiller için hayati öneme sahip eğitimin çıkmaza girdiği ve siyasi iktidarların zorlandığı bir yıl oldu. Diğer yandan dünyamızı bekleyen esas tehdidin iklim değişikliği olduğu gerçeği, güçlü ve somut belirtilerle karşımıza çıkmaya başladı.  Ülkemizde de bir yandan Covid-19’un etkileri yaşanırken diğer yandan ekonomik gelişmeler sadece iş dünyasının değil tüm vatandaşlarımızın tedirgin olmasına, alım gücünün azalmasına, ülkemiz üzerindeki güven unsurunun zayıflamasına neden oldu.   Esas itibarıyla 2021 yılı bize gösterdi ki; insanlığın ve dünyamızın geleceği için, hep birlikte, dayanışma halinde, ortak sorumluluk anlayışıyla ve karşılıklı işbirliği içinde hareket edilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ülkemizde hepimizin ortak amacı refah düzeyinin yüksek olduğu, sürdürülebilir kalkınmanın tesis edildiği, gelir dağılımında adaletin sağlandığı bir Türkiye’ye beraberce ulaşabilmek. Barış içinde, ortak sorunlarla mücadele edebilmek ise, her şeyden önce evrensel değerlerin ve temel hak ve özgürlüklerin en güçlü şekilde korunduğu bir dünya düzeni içinde mümkün.

Bu düşüncelerle, 2022 yılının yeni umutlar getireceğine yürekten inanıyor ve ESİAD adına en iyi dileklerimizi paylaşıyorum.    

İZSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Küçükkurt:

“Doğru hamlelerle ivmeyi yukarıya çevirebiliriz”

Pandeminin etkisiyle tüm dünya ekonomilerinde ortaya çıkan problemlere bağlı olarak Türkiye ekonomisi de son derece sıkıntılı bir yıl geçirdi. Büyüme rakamının baz etkisi ile yüzde 9’larda olması beklenirken, 2021 yıllık enflasyonun yüzde 23-24 seviyelerinde olması öngörülüyor. Buna bağlı olarak TL’deki değer kaybı sürüyor. Faiz indirimi ile mücadele edilmeye çalışılan bu dövizdeki sert yükseliş ihracatçıya yarıyor gibi görünse de finansal faaliyetlerde öngörülemezliği ve alım satımlarda tedirginliğe de yol açıyor. İhracat artarken katma değerli üretim için gerekli olan ithal ara malın tedariğinde zorlanmaya da devam ediyoruz.

Tüm bu verilerin ışığında Türkiye ekonomisinin 2021 yılı performansına baktığımızda pek iç açıcı bir yıl geçirmediğimizi söyleyebilirim.

2022 yılına gelirsek, başta İMF olmak üzere birçok küresel kuruluş, Türkiye için 2022 büyümesini yüzde 3 civarında öngörüyor. Türkiye’nin doğal büyümesinin yüzde 5 olduğunu düşünürsek 2022 beklentisinin çok olumlu olmadığı da söylenebilir. Türkiye’nin olumlu bir ekonomik iklime dönüşünün yolunun etkili bir ekonomi politikası değişikliğinden geçtiğini düşünüyorum. Bu yapıldığı takdirde demokrasinin güçlendirilmesi, hukukun üstünlüğü ve özellikle Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile bu iklim desteklendiğinde Türkiye ekonomisinin hızla kötü gidişi tersine çevirebilecek potansiyele sahip olduğuna da vurgu yapmak gerekli. Bu anlamda doğru hamleler yapıldığında küresel pandemi krizine bağlı olarak Türkiye’nin avantajlarını da düşünürsek hızla ivmeyi yukarıya çevirebileceğimizi düşünüyorum.

EGSD Yönetim Kurulu Başkanı Hayati Ertuğrul:

“Üretimde dijitalleşme öncelikli yatırımlar arasında yer almalı”

2021 yılı her bakımdan zorlu bir sene oldu. Tedarik zinciri kaynaklı sorunların derinleşmesi, enerji fiyatlarındaki artış , yüksek enflasyon 2022’de üreticileri bekleyen sıkıntılar olarak karşımıza çıkıyor. Sanayici inovasyon yapması gerekirken, faiz, kur ve enflasyonu takip etmekten yorgun düşüyor. Döviz kurlarında istikrar beklentisi var.

Gerçekleştirdikleri ihracat ile ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayan tekstil ve konfeksiyon firmaları, ülkemizin batısındaki kentlerde sektörde çalışacak iş gücünü bulmakta zorlanmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki illerde teşvikli bölgelerde gerçekleştirecekleri yatırımlar sektörümüzün özellikle iş gücü sorununu giderecek, üretim kapasitemizi arttırarak ivme kazandıracaktır. Doğu bölgelerine yatırımlar 2022 yılında hızla devam edecektir.

AB, 2050 yılında iklim nötr kıta olma hedefi doğrultusunda iklim değişikliği ile mücadeleyi öncelikli politika haline getirmiştir. Tüm AB politikalarının Yeşil Mutabakat çerçevesinde şekillenmesi beklenmektedir. Bu bağlamda, sektör olarak en fazla ihracatı AB ülkelerine gerçekleştirdiğimiz düşünüldüğünde , bu uyum sürecinde hızlı adımlar atmamızın önemi ortaya çıkmaktadır.  Döngüsel ekonomiye geçişte işletmelere yol gösterici olmayı hedefliyoruz.

Sınırların kalktığı dijital platformlarda tüm ülkeler gibi ülkemiz ve sektörümüz daha fazla yer alarak pazardaki payını arttırabilmelidir. Üretimde dijitalleşme öncelikli yatırımlarımız arasında yer almalıdır.

Piyasalara güven veren, ekonominin temel dinamiklerine göre doğru pozisyon alan bir yönetim anlayışına, demokratik değerleri önceleyen ve uluslararası toplum ile olumlu ve yapıcı ilişki kuran bir ülke olduğumuz takdirde bu ağır ve olumsuz tabloyu tersine çevirecek sektörel yapıya ve azimli iş dünyasına sahibiz.

GİFED Yönetim Kurulu Başkanı Huriye Serter:

“Ekonomiye doğru müdahaleler yapılmalı”

2021 yılında hem Türkiye olarak hem de dünya olarak bir çok problemle boğuştuk. Pandemideki yeni varyantlarla devam eden süreç sağlık anlamında sorunların sürmesine de neden oluyor. Bu şartlarda ekonomilerdeki anlayış da değişmeye devam ediyor. Tedarik zincirindeki değişimler, çip krizi, konteyner problemleri küresel ekonomiyi etkilemeyi sürdürürken, Türkiye’de kendi iç problemleri ile yoluna devam ediyor. 2022 yılında en büyük sorunlarımızdan biri enflasyon olacak. Hükümet yeni bir ekonomi modeli uygulamasına geçti. Umarım bu model hızlı kur artışlarının önüne geçer ve para birimi dünyada en hızlı değer kaybettiği ülke olmaktan çıkarız. 2022 yılının da ciddi sorunlarla geçeceği öngörüsü herkes tarafından dillendiriliyor. Demokratik değerleri geliştirmenin yanında ekonominin bilinen, denenmiş ve kabul görmüş araçları ile doğru müdahaleler olmadıkça bu problemler 2022 yılında da Türkiye’nin ana konusu olmayı maalesef ki sürdürecektir.

KESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Seçil Beydemir Kaynak:

“2022’de sanayici gemisini güvenli limanlara yanaştırabilir”

2021 yılı bir çok olumsuzlukla anılırken iklim krizinin iyice gündeme oturduğu bir yıl oldu. Çok daha önce alınması gereken önlemlerin geç de olsa bu yıl alınan kararlar, atılan imzalarla gündeme taşınması gelecek kuşaklar için umut verici. 2021 yılında onayladığımız Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’na Uyum Eylem Planı Türkiye’nin de iklim konusunda yapıcı bir tavır içinde olduğunu gösteriyor.

Öte yandan pandemi etkisinin sürdüğü noktada küresel anlamda çip sorunları, lojistik tedarik problemleri de hala etkisini koruyor. Türkiye’nin yüksek enflasyon ve TL’deki hızlı değer kaybı, ekonomik üretimi de zorladığı aşikar. Üretici enflasyon rakamlarının çok yüksek olduğu bir noktada ihracatın dolar bazında artışı önemli olurken, ithal ara mala bağımlı Türkiye’nin ithalatının düşmesinin de sanayi üretimi açısından çok olumlu bulunmadığını da söylemek isterim.

2022 yılında Türkiye sanayicisinin çok daha akıllı, doğru, temkinli ama hızlı hareket edeceğini, dalgalı denizde kaptanlık yapmakta ehil olan Türkiye sanayicisinin bu süreçte gemisini güvenli limanlara yanaştırabileceğini düşünüyorum. 2022 yılının özellikle ilk yarısında mevcudu koruyan, maddi varlıklarını koruma yönünde pozisyon alan firmaların bu tutumlarına devam edeceğini düşünüyorum. Ekonomi yönetimi, ekonomimizde öngörülebilirliği tahsis edilir, ekonomi biliminin değerlerine ve kurallarına uygun bir süreci başlatılabilirse, Türkiye’nin 2022 yılında olumlu bir seyir izleyeceğini düşünüyorum. Kısa ve orta vadede Asya ve Avrupa’nın en ilgi gören ülkesi Türkiye olacak.

İZİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Betül Sezgin:

“TL’nin değer kazandığı, enflasyonun düştüğü bir yıl istiyoruz”

2020 yılından 2021 yılına geçerken daha iyi, daha sağlıklı ve ekonomideki küresel etkileri absorbe edebilmiş bir Türkiye beklentimiz vardı. Ancak yaşadığımız yıl bize gösterdi ki çok daha ciddi sorunlar bizi bekliyormuş. Enflasyonun tek hanelere inme beklentisi artık çok uzakta kalırken, reel enflasyon ile açıklanan enflasyon arasındaki fark, kurumlara güven konusunda da erozyona neden oldu. Yüksek enflasyon ile mücadelede faiz artırımı tüm dünyada bir yöntem olurken bizim zıt yönde bir tutum takınmamız, Türk lirasında inanılmaz büyük bir değer kaybına sebep oldu.

2022 yılına girdiğimiz bu süreçte bu tutumun değişmemesi durumunda enflasyon, döviz artışı sarmalına girmemiz de kaçınılmaz görünüyor. Umuyor ve diliyoruz ki ekonomi biliminin denenmiş, uygulanmış ve sonuç alınmış argümanlarını etkili kullanacak bir ekonomi yönetimi ile bu süreci tersine çevirerek enflasyonun düştüğü, Türk Lirası’nın değer kazandığı, istihdamın arttığı bir sene yaşarız.

EGİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Kılıç:

“Katma değerli üretimle büyümek zorundayız”

2021 yılının Türk Lirası’ndaki değer kaybı, artan döviz kurları ve yüksek enflasyonun gündemi belirlediği zorlu bir süreç olduğunu söylemek isterim. Bu anlamda iş dünyasının ciddi anlamda zorlandığı bir yılı geride bırakıyoruz. 2022 yılından her şeye rağmen umutlu olduğumu belirtmek isterim. Bizim sanayicilerimiz ve iş alemi bir çok kriz görmüş ve atlatmış bir yapıya sahip. Bu anlamda bu dönemi de en az hasarlar atlatacaktır. 2022 yılı bu anlamda 2021’in özellikle bu son dönemine göre daha olumlu seyredeceğine inanıyorum.

Türkiye petrol, doğal gaz gibi yeraltı kaynaklarına sahip değil, o sebeple üreterek,

özellikle katma değerli üreterek büyümek zorunda. İhracat rakamımız artsa da kilogram başına ihracat rakamımız düşüyor. Bizim katma değerli üretim yapmaya, ithal ara maldan kurtulmaya ihtiyacımız var. Çip krizinin derinleştiği ortamda teknoloji kullanmanın yanında teknolojik ürünleri üreten bir yapıya bürünmeye ihtiyacımız var. 2022 yılının bu anlamda bu atılımları yapabileceğimiz bir yıl olacağını düşünüyorum. Özellikle çip ve konteyner krizinin bittiği noktada Türkiye sanayisinin yoğun bir taleple karşılaşacağını düşünüyorum. Buna hazır olmalıyız.

Öte yandan kadının iş yaşamında artması gerektiğini, 2022 yılında iş yaşamında kadını var edecek önlemlerin ve teşviklerin artması gerektiğini de özellikle vurgulamayı önemli görüyorum.

EGOD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun:

“Krizi fırsata çevirmeli, çip üretimine odaklanmalıyız”

Türkiye ekonomisi ve özellikle otomotiv sektörü için 2021 yılı son derece sıkıntılı olarak kapanıyor. TL’deki değer kaybına bağlı dövizdeki hızlı yükseliş, otomotiv sektörünü her anlamda zorlarken, fiyatlandırma noktasında Türkiye’de satış kanalında firmaların son derece zorlandıklarını da görüyoruz. Pandemi ile beraber ortaya çıkan küresel üretim ve tedarik krizi bir çok sektörü yakından etkilerken, teknolojik ürünlerde kullanılan çiplerde ortaya çıkan arz-talep dengesizliği, başta otomotiv sektörü olmak üzere bir çok alanda olumsuz etkisini gösteriyor.

2022 yılının bu yıla göre daha fazla umut verici olduğunu düşünüyorum. Çünkü krizler aynı zamanda fırsat da sunar. Türkiye teknoloji kullanımında hiç geri değil ancak teknoloji üretiminde eksiğiz. Bu krizi fırsata çevirmeli, çip üretimine odaklanmalıyız. Bu vesile ile bunu tekrar etmiş olayım. Ancak küresel pazarda önemli bir oyuncu olan Türkiye’nin güven verici hamleleri ivedilikle yapması, ekonomide öngörülebilirliği yeniden tesis etmesi de şart. Bunu başaramazsak ne yazık ki havanda su dövdüğümüz bir yılı yaşama ihtimalimiz de bulunuyor.

EGEV Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Susam:

“Doğru siyasi ve ekonomi yönetimi ile Türkiye’nin önü açılır”

Türkiye’nin hem jeopolitik hem de siyasi anlamda çok kritik bir noktada konumlandığını biliyoruz. Konumumuzun avantajlarını kullanarak doğru siyasi ve ekonomi yönetimi ile Türkiye’nin önü açılır. Pandemiye bağlı olarak gerçekleşen tedarik zincirlerinde kırılmalar, ABD, AB ve Çin arasındaki küresel güç ve Pazar mücadeleleri Türkiye’ye önemli bir avantaj sunuyor.

Bunu değerlendirmek için de üretimimizi arttırmamız gerekiyor, Üretimimizin dayandığı nokta ise kesinlikle ama kesinlikle katma değeri yüksek ürün noktasında olması gerektiğini önemli belirtmek isterim. 2022 ve sonrasında tarımsal gücümüzden sanayi üretimimize, bilgi üretimimize kadar bu noktaya kendimizi yoğunlaştırmamız gerekiyor. Bu yoğunlaştırma ile birlikte o zaman içinde bulunduğumuz ekonomik koşulları kendi lehimize çevirmede daha avantajlı oluruz. Ama bunu yapabilmek için de içine kapanan bir ekonomi değil, uluslararası alanda çok daha geniş işbirliği yapan bir ülke konumunda olmalıyız.

Hukuksal normlar, teşvikler ve demokrasi kriterleri, insan hakları ve özgürlükler, yaşamın iyileştirilmesi noktasında çaba göstermemiz gerekiyor. Bizim Çin’den önemli bir farklılığımız bulunuyor, o da 100 yıl önce kendimize koyduğumuz hedef: Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak.

Bu hedefi 100 yıl önce koymuş olan bir Cumhuriyet, bugün ucuz işgücü ile kalkınmadan daha çok sosyal dengeleri ve sosyal adaleti koruyarak kendi teknolojisini ve yatırımını yapan, dünya ile rekabet edebilen, bilgi ve teknolojiyi kullanabilen, iyi eğitim sistemi ile çağdaş normlara uygun bir yapıda olmak durumundadır. Siyaset kurumuna düşen şu an siyasi rekabet uğruna ülkemizin içinde bulunduğu durumu görmezden gelip çatışma dilini egemen kılmadan, uzlaşma noktalarını ve ülkemizin avantajlarını dünyaya göstermektir. Bu görev tüm partilere düşer. Ama öncelikle iktidar partisinin görevidir. Bunun yolu da Parlamentoyu bu konuda çözüm yollarını göstermede etkin kılıp, araştırma komisyonları kurup, herkesin görüşünü söylediği ve büyük çoğunluğun katıldığı bir ekonomik çözüm sürecinin ülkemize ve tüm dünyaya ilanından geçer. İstikrarın tekrar kazanılması için çözümün Parlamentoda olduğu gerçeğinin gösterilmesi gerekiyor.

Ege Finans Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Osman Cengiz:

“Türkiye anahtar ülkedir, umudumuzu diri tutalım”

2021 yılında Türkiye ve dünya ekonomisi kritik virajlardan birine girdi. Ekonomilerde yaşanan olumsuzluklar finansal ve mali olarak ek önlemler almayı gerektirdi. Türkiye’nin 2021 yılında izlediği düşük faiz politikasının döviz kurlarını oldukça fazla yükseltti. Bu durum döviz borcu yüksek olan şirket bilançolarında yaratacağı olası olumsuz etkiler ve ithalâta bağımlı olan ihracat (ve ekonomi) nedeniyle enflasyonda yarattığı ciddi yükselişler şeklinde kendini göstermektedir. İstikrarlı kur politikası olmadan ekonomiyi yönetmek mümkün görünmüyor. Gıda fiyatlarının sürekli artışı, kurla birlikte girdi maliyetlerinin artışına ve enerji krizinin devam etmesi halinde gıda tedarik zincirinde ve fiyatlarda sağlıksız durumlar beklenmekte. Petrol fiyatının yüzde 10 artması enflasyonu 0,5 puan cari açığı ise ortalama 4-5 milyar dolar artırmakta. Son olarak açıklanan önlemler çerçevesinde pozitif dönüşlerinin alınacağına dair sinyaller verilmektedir. Özellikle bazı şartları yerine getirenlere mevduat faizi - döviz arasındaki farkın hazine tarafından ödeneceği kararı ve diğer düzenlemeler dövizi ani olarak geri getirse de sonucu birlikte bekleyip göreceğiz.

Bütün bunlara rağmen belirsizlikler olsa da Türkiye anahtar ülkedir ve insanlarımız bunu en kısa sürede aşacak kapasitededir. Biz STK'lara düşen, analizleri yaparak iktisat bilimine uygun çözüm yolları önermek ve umudumuzu kaybetmeden çalışmaktır.