Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin İstanbul il teşkilatının bayramlaşma töreninde yaptığı konuşmada Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlerin 1994 yılındaki yerel seçimler gibi milat olacağını” söyledi. Burada kast edilen muhtemelen 1994’te merkez sağ ve merkez soldaki parçalanmanın Refah Partisi’ne yaramasına dikkat çekmek istedi. Anlaşılan 2019’da kaybettikleri belediyeleri, muhalefetin seçim yenilgisi sonrasındaki parçalanmış halinden ve moral bozukluğundan, iç rekabetlerinden yararlanarak yeniden kazanmaya göndermede bulundu. Peki 30 yıl önce, 1994’te ne olmuştu? Biraz döneme bakmakta fayda var. Burada 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar uzanmak gerekiyor:

12 Eylül askeri darbesi, Türkiye’de siyasal yaşamın tamamıyla sona ermesi demekti. 1983’te kontrollü bir demokrasi süreci başlarken siyasal parti liderleri siyasi yasaklı hale gelmişlerdi. Askeri darbe döneminde partiler kapatılırken Ecevit CHP liderliğinden de istifa etmişti. Dolayısıyla bu merkez sol kanat için içinden çıkılmaz sorunlara bir yenisini eklemişti. 12 Eylül askeri darbesinin siyasetteki en önemli etkilerinden biri de merkez sol ve merkez sağ siyasette yarattığı parçalanmadır. Her ne kadar % 10 barajı getirerek küçük partilerin 1980 öncesi etkisi ortadan kaldırılmak istense de bu, siyasette yarattığı parçalanma gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. AP’nin mirasçısı olarak ANAP, MDP ve DYP kurulurken, CHP’nin mirasçısı olarak HP, SODEP ve DSP kuruldu. SODEP’in vetoya uğraması ve DSP’nin seçimlerden sonra kurulması, Necdet Calp liderliğindeki Halkçı Parti’nin seçimlere tek başına girmesine yol açtı; ancak bu siyasetteki parçalanmanın ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. SODEP’in başına gelen veto AP’nin mirasçısı ve Demirel’in işaret ettiği DYP’yi de vetoya maruz bıraktı. Kısmı demokrasi süreci yasaklı liderlerin siyasetteki uzantılarına izin vermedi. Üstelik bir uzantı olmayan, İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü ve partisi SODEP de vetonun mağdurları arasındaydı.

HP ile SODEP’in birleşmesinin ardından SHP kuruldu. 1992’ye kadar merkez solda SHP ile DSP arasında mücadele yaşandı. DSP’nin bu yarıştaki küçük parti olması ibrenin SHP’den yana olmasını beraberinde getirdi. Ecevit’lerin aile partisi görünümündeki DSP, CHP geleneğindeki hizipleri ve çatışmaları partisine taşımak istemedi. Ancak bu DSP’yi lider partisi olmaktan öteye taşıyamadı ve parti kurumsallaşamadı. SHP, 1989 yerel seçimlerinde büyük başarı gösterdi. Böylece ANAP yerel seçimlerle birlikte yenilgiyi tatmış oldu. Yerel seçim yenilgisini 1991 genel seçim yenilgisi izledi. Seçimlerin birinci partisi Demirel’in lideri olduğu DYP oldu. DYP-SHP koalisyon hükümeti, uzun yıllardır merkez sağ ve merkez solda yaşanan çatışmanın sona erdirilme çabası açısından anlamlıdır. Tarihin garip bir tecellisi olarak merkez sağ ve merkez sol geleneğin iki partisinin (DYP ve SHP) 1991 yılında kurdukları koalisyon hükümetlerinin mimarlarından biri de Erdal İnönü’ydü. Erdal İnönü, babasından (1961’de kurulan CHP-AP koalisyon hükümeti)  30 yıl sonra aynı barışma politikasının mimarlarından biri olmuştu.

DYP-SHP koalisyon hükümeti döneminde 12 Eylül’ün kapattığı siyasal partiler yeniden açıldı. Açılan partilerden biri de CHP idi. CHP liderliğine parti içi yarışın ardından Deniz Baykal seçildi. Baykal, SHP’de sürekli liderlik yarışına girdiği ve kaybettiği Erdal İnönü’yü yenilgiye uğratamasa da, sonunda onun da lideri olduğu bir parti vardı: CHP. Dolayısıyla merkez soldaki parti sayısı yeniden üçe çıktı.

1990’lı yıllar Türkiye’de PKK terörünün tırmandığı yıllar olduğu gibi Laik-İslamcı cepheleşmesinin tırmandığı yıllar da oldu. 5 Nisan 1994 ekonomik kriziyle birlikte Türkiye açısından daha da sorunlu yılların yaşandığı söylenebilir. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Özal vefat etmiş (1993), yerine Demirel cumhurbaşkanı olmuştu. Aynı yıllar Uğur Mumcu’nun da aralarında yer aldığı aydınların faili meçhul cinayetlere kurban gittiği, Sivas’ta Madımak katliamının yaşandığı yıllardı. Bu süreçte Erdal İnönü de siyaseti bıraktı. Türkiye tarihinde hiçbir zorlayıcı sebep olmadan siyaseti bırakan istisnai insan Erdal İnönü’dür. SHP’nin başına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın geçti. 1994 yerel seçimlerine Ecevit’in DSP’si, Baykal’ın CHP’si ve Karayalçın’ın SHP’si ayrı ayrı girdiler. Bu partiler ve liderleri arasındaki rekabet ve çatışmanın bir benzeri merkez sağda da vardı; Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı, Tansu Çiller’in DYP’si. Bu partiler arasında parçalanma ve ileri düzeydeki çatışma, yerel seçimlere ayrı ayrı girme Refah Partisi’nin 1994 yerel seçimlerinde başarılı olmasının nedenlerinin başında gelmektedir. Merkez sağ ve merkez soldaki parçalanmanın seçim sonuçlarına nasıl etki ettiğini, RP’nin seçimleri kıl payı nasıl kazandığını İstanbul ve Ankara seçimlerinden görmek mümkündür:

1994 yerel seçimlerinde İstanbul’da alınan oylar şöyledir:

RP           Recep Tayyip Erdoğan        %25,19

ANAP     İlhan Kesici                           %22,14

SHP         Ömer Zülfü Livaneli            %20,3

DYP         Bedrettin Dalan                   %15,46

DSP         Necdet Özkan                      %12,38

MHP       Ahmet Vefik Alp                  %1,87

CHP        Ertuğrul Günay                    %1,4

1994 yerel seçimlerinde Ankara’da alınan oylar şöyledir:

RP           İbrahim Melih Gökçek        %27,34

SHP         Korel Göymen                     %26,89

ANAP     Rüştü Yüce                           %18,65

DYP         Kemal Çevik                         %8,32

DSP         Ömer Faruk Sırakaya          %7,76

MHP       Hüseyin Cevizoğlu               %7,24

CHP        Ali Dinçer                             %2,09

Partiler arasındaki parçalanmanın nedenlerinden başında 12 Eylül askeri darbesi gelmektedir. Ancak parti liderleri arasındaki rekabet de parçalanmanın bir başka nedenidir. Ancak partiler arasındaki ideolojik farklılaşmalara da dikkat çekmek gerekir. Örneğin DSP, laiklik noktasında daha yumuşak ve hoşgörülü bir anlayış ile birlikte, sosyal demokrat değil demokratik sol kökenden geldiği iddiasıyla kendini daha farklı bir yere oturmuştur. Burada, sosyal demokrat kökenin, Marksist kökeninin reddi söz konusudur. DSP, demokratik solun daha yerli ve milli olduğu tezini savunmaktadır. Oysa 1980 öncesinde CHP içerisinde –Ecevit dahil- demokratik solun, sosyal demokrasiden sola daha açık olduğu fikri hakimdi. Görece DSP’nin daha milliyetçi bir söyleme sahip olduğunu da belirtmek gerekir. SHP geleneğinde sosyal demokrat çizgi daha ağır basarken, CHP’nin ideolojik kimliğinde sosyal demokrat değerlerle birlikte Cumhuriyetin kurucu değerleri ağır basmakta idi.

RP’nin 1995 genel seçimlerinden birinci çıkmasının ve Refah-Yol Hükümeti’nin kurulmasının ardından gelen 28 Şubat 1997 Muhtırası sürecinin sonucunda kurulan hükümetlerden biri de DSP azınlık hükümetiydi ve Türkiye, 18 Nisan 1999 genel ve yerel seçimlerine Ecevit’in liderliğinde gitti. Bu süreçte PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi, sağ ve sol milliyetçi oyların artışını doğurdu. DSP, % 22 oyla birinci parti olurken CHP baraj altında kaldı (% 8,7). Sağ siyasette milliyetçi oyların toplandığı parti MHP oldu: % 17,9. 1999-2002 döneminde kurulan hükümet, DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti oldu. Bu hükümet, 2001 ekonomik kriziyle karşıya kaldı ve Ecevit’in sağlık sorunlarının giderek arttığı bir dönemde Kemal Derviş ekonominin başına getirilerek, koalisyon hükümetinde dördüncü ortak olarak tanımlanabilecek ölçüde söz sahibi oldu. Koalisyon hükümeti içerisinde yaşanan sorunlar neticesinde Türkiye 3 Kasım 2002’de, henüz ekonomik krizden tam çıkmadan erken seçime gitmek zorunda kaldı. Bu da Ak Parti’nin 20 yıllık iktidarının önünü açtı.

Tarihsel olarak baktığımızda 2002 seçimleri kadar ve hatta belki ondan da önemli bir ölçüde 1994 seçimlerinin bugünün Türkiye’sinin en önemli kilometre taşlarından biri olduğunu söylemek gerekir. Dolayısıyla 1994 parçalanmışlığı önce siyaseten RP’nin yerel seçim başarısını getirdiği ve Erdoğan’ın, İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı ile önünü açtığı gibi aynı zamanda 2002’deki Ak Parti iktidarının habercisi de olmuştur. 2024 seçimlerine Ak Parti ve ortakları, yani Cumhur ittifakı daha derli toplu ve moralli girecek. Muhalefet yenilginin etkilerini, moral bozukluğunu ve kapıdaki parçalanmışlığı üzerinden atamazsa yeni bir 1994 süreci kapıda olabilir. Bu, 1994’ün sonraki 30 yılı belirlemesi kadar etki yaratabilir. Bakalım tarihten ders çıkarılabilecek mi?