Hani şimdi birileri çıkıp 1950 için diyor ya,
'Bir zamanlar millet yeter!' demişti.
Sözü edilen günleri bir kuşak tüm yönleriyle çok iyi biliyor.
1950-1960 arası lise ve üniversite yılları olduğundan benim de yaşanmışlıklarım yanı sıra anılarım var o döneme ait.
Doğu Anadolu'nun bir kentinde babam başöğretmen, annem de sınıf öğretmeni olarak görev yapıyorlardı.
Bulunduğumuz kent köklerimizin olduğu ve doğup büyüdüğümüz yerdi.
Sevgili Babam1950 yılı geldiğinde, 
Yıllardan beri okuduğu 'Ulus Gazetesini' yasaklama duyumlarına karşın değiştirmemişti.
Bir süre sonra Ulus Gazetesi okuyan bazı öğretmenler doğu Anadolu'nun çok uzak ve olanaksız yerlerine sürgüne gönderilince, 
Annem babama;
''Bari gazetenin ismini göstermeden taşı!
Bizi de bir yerlere gönderirlerse,
En önemlisi,
Çocukların okul düzenleri bozulacak.'' 
Diyerek sık sık uyarda bulunuyordu. 
Babamı, 
Atatürk ve İnönü sevgisinden hiçbir şey ayıramayacağı için, 
Gazeteyi 'Ulus' ismi görülecek şekilde cebine yerleştirerek eve gelmeye devam etmişti.
Dönemin görevde olan milli eğitim bakanı meğerse ne kadar fanatik, partizanca davranıyor ve gereksiz şeylerle uğraşıyormuş.
Ülkede eğitimle ilgili onca sorun varken bir bakan, 
Öğretmenin okuduğu gazeteye kafayı takıyor!..
İktidara gelen bir partinin daha ilk yıllarında yaşanmış olumsuz uygulamalarına bir örnekti bu.
1950-1960'ın önemli gazetecilerinden Cihat Baban, 
1970 yılında yazmış olduğu 'Politika Galerisi' isimli kitabında politika portreleri olarak İsmet İnönü, Celal Bayar ve Menderes'ten uzun uzun söz ediyor.
Yazar aynı zamanda1950 öncesi ve sonrası o partinin içinde mecliste yer alan önemli bir politikacı.
Dönemin cumhurbaşkanını anlatırken; 
''Başbakana göre daha ılımlı, ancak dirayeti zayıf olduğu için onun olumsuz ve yersiz bazı isteklerine karşı koyamadığını'' yazıyor.
On yıllık dönemin politikasının ve politikacılarının yanında olan Cihat Baban'ın  şöyle bir anısı da var.
İktidardaki partinin başbakanı bir gün 'Atatürk'ü' kastederek:
''Ne zannettiniz!
İstiklal mahkemeleri kurarak, adam asarak inkılabı herkes yapar.
Asıl zor olan bizim yaptığımız inkılaptır.
Milletin kafasını değiştirdik ve yeni bir millet yarattık.''
Kendini kontrol edemeden konuşan partili başbakana şöyle kısa bir cevap verilebilir. 
''Evet doğru!..
Yaptığınız inkılapla on yıl içinde kafası karışık bir millet yaratma yanı sıra, köy enstitülerini tamamen kapatarak, irticaya yol açan tarikatları açarak gerici ve dinci beyinlerin tohumunu attınız...''
Böyle bir dönemi şimdi örnek alanların ve övgüyle söz edenlerin planlarının ne olduğunu anlamak hiç de zor olmasa gerek.
Cumhuriyet ile birlikte ortaya çıkan 'Aydınlanma Işığımız' 1950 yılında iktidara gelenler ve onu destekleyen karanlık güçler tarafından söndürülmeye başlandı.
Görülüyor ki, 
Bu iç ve dış güçlerin yarım asrı geçen süredeki yoğun çabaları bile, 
Bu parlak ışığımızı söndürmeyi başaramıyor.