Doğduğumuz yer, bulunduğumuz coğrafya alın yazımız mı, kaderimiz mi?

Belki de öyle...

Kişinin doğduğu coğrafya bir bakıma onun yaşam koşullarını etkiler ve geleceğini şekillendirir.

Eğer o coğrafyada 'Din Ağırlıklı' bir yaşam yerleştirilmişse kültürel yapılar, eğitim, kadın-erkek rolleri, kız çocuklarının eğitim hakkı ve yeri geldiğinde hak, hukuk, adalet kısıtlı ve sorunludur.

İşte bu durum orada yaşayanların yaşamlarını zorlaştırır ve onları mutsuz kılar.

Emperyalist dış güçler tarafından yönetilen, yönlendirilen, uyanması ve ayağa kalkması istenmeyen 'Ortadoğu Coğrafyası' kaderi hiç de iyi olmayan bir konumda yer alıyor.

Biz de böyle bir coğrafyanın içindeyiz.

Gelişmiş ülkelerin yer aldığı coğrafyada olsaydık yaşam koşullarımız, özgürlüklerimiz, geleceğimiz ve huzurumuz çok daha farklı olurdu.

Dini kullanan yönetimlerin bulunduğu Ortadoğu coğrafyasındaki yöneticilerin Hadis'de yazan şu satırları hiç unutmamaları gerekir.

''Bilimle uğraşmayan, ilim edinmeye çalışmayan cennete giremez. İlim ibadetten üstündür...''

Toplumları halen çağdışı bir yaşam içinde olan yöneticiler Napolyon'un dinle ilgili şu sözlerini de iyi okumalılar.

''Hiçbir toplum ahlak olmadan var olamaz. Ancak iyi bir din olmadan da ahlak olmaz...''

Olumsuz koşullardaki bir coğrafyada yaşayanları bu coğrafyanın ötesine geçirip toplumunu değiştirmeyi başaranlar üstün nitelikli liderler olabilir ancak.

Mustafa Kemal Atatürk bunu başaran örnek tek liderdir.

Doğduğumuz yer, bulunduğumuz coğrafya önemlidir kuşkusuz.

Ancak eğitimli ve aydın toplumlar o coğrafyanın olumsuz koşullarını ortadan kaldırmayı başaracak güçte ve çaba içinde olmalıdır.