1 Ekim’de TBMM yeni dönemine başlayacak. Anayasanın ve geleneğin devamı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’nin açılış konuşmasını yapacak. CHP, Erdoğan’ın yapacağı açılış konuşmasına katılmayacağını açıkladı. Geçmişte Cumhurbaşkanı Meclis’e geldiğinde ayakta mı, oturarak mı karşılanacağı meselesi, Demokrat Parti ile CHP arasında tartışma konusu olmuştu. Ancak daha önce Cumhurbaşkanının Meclis açılışına ilişkin konuşmasını hiç protesto edilmemişti. Bu noktada Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ün TBMM’yi açarken yaptığı konuşmalara değinmek istiyorum.

1924 Anayasasının 36. Maddesi, “Cumhurbaşkanı her yıl Kasım ayında hükümetin geçen yıldaki çalışmaları ve giren yıl içinde alınması uygun görülen tedbirler hakkında bir söylev verir. Yahut söylevini Başbakana okutur” demektedir. Anayasanın bu hükmü nedeniyle Atatürk, 1924 yılından 1938 yılına kadar her 1 Kasım’da TBMM’nin açılış konuşmasını yaptı. Bu konuşmalar o yılın önceliklerine göre değişmekte, geçmiş yılın bir hesabını vermekte ve gelecek yılın/yılların politikalarına yönelik yol göstermekteydi.

Atatürk 1 Kasım 1924 tarihinde yaptığı konuşmada halk idaresinin önündeki engellerin yasal düzenlemelerle başarılı bir şekilde ve tamamen kaldırıldığını belirtti. Yüzyıllardan beri Türk milletinin medeni milletler arasında olmasının önündeki engeller kaldırıldı. Konuşmasının neredeyse tümünde Atatürk, Türk milletinin medeniyet yolunda ilerlediğini, memleketin ve ailenin kalkınması için yoğun çaba harcandığını belirtmektedir.

1925 yılı Şeyh Sait İsyanının yaşandığı yıldı. Atatürk’ün 1 Kasım 1925 tarihli konuşmasında bu “irtica” hadisesine değindi ve Ordunun Cumhuriyet düşmanlarını hızlı ve kesin bir şekilde cezalandırdığını belirtti. Atatürk, Cumhuriyetin kalkınma ve modernleşme çabalarını anlattığı konuşmasında, kız ve erkek çocuklarının okutulması konusunda ailelerin çok istekli olduklarına dikkat çekti.

“Meclisin yeni faaliyet yılında milletin genel hayatında dünyevi, milli ve iktisadi bir yönetim olan idaremizin faydalarının daha artmasını dilerim. Geçmiş asırların eksiklerini gidermek için Meclisimiz verimli bir şekilde çalışmaya devam edecektir”.

Atatürk, 1 Kasım 1926 tarihli TBMM konuşmasında, vatanda büyük fabrikalar kurmak için Teşviki Sanayi Kanununun çıkarılacağını belirtti. Salgın hastalıklarla mücadele edildiği (sıtma vs), ziraatta modern yöntemlerin kullanılması için çaba gösterildiği, demiryolu inşaatına hız verildiği, eğitim ve öğretim seferberliği yapıldığı bilgisini verdi. Atatürk, Türk milletinin bir ferdi olarak milletin geleceğine güvendiğini, milletin refahını ve mutluluğunu dilediğini belirtmektedir.

1 Kasım 1928 tarihli konuşmasında sağlık, ekonomik kalkınma, sanayileşme, demiryolu yapımı gibi konulara değinen Atatürk, orta ve yüksek öğretim için harcanan çabaları anlattı ve son olarak Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin önemine dikkat çekti. Ayrıca Harf Devriminin de gerekçesini şöyle açıkladı:

“Her şeyden önce büyük Türk milletine onun bütün emeklerini kısırlaştıran, çoraklaştıran alfabe dışında ona kolay bir okuma yazma anahtarı vermek gerekmektedir. Büyük Türk milleti cehaletten az emekle az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir araç ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe Latin esasından Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır”.

Atatürk’ün ideallerinden biri de Türk milletini insanlık ailesinin saygın bir üyesi olarak görmekti:

“Milletler ailesine aydın, yetişmiş büyük bir milletin dili olarak elbette girecek olan Türkçeye bu yeni canlılığı kazandıracak olan üçüncü Büyük Millet Meclisi, yalnız ebedi Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde seçkin bir sima olarak kalacaktır”.

1 Kasım 1931 tarihli açılış konuşmasında dünya ekonomik krizinin etkilerini görmek mümkündür. Atatürk bu kriz karşısında Türk parasının değerini korumaktan söz ettiği konuşmasında, Türkiye’nin barışçı politikalarına ve komşularıyla kurduğu iyi ilişkilere de dikkat çekti.

Atatürk, 1 Kasım 1933’te Cumhuriyetin 10. Yılı dolayısıyla yaptığı konuşmada, 10 yıllık dönemi şöyle değerlendiriyordu:

“Geçen on sene gelecek devirler için, bir başlangıçtan başka bir şey değildir. Bununla beraber, eski devirlerin tarihi karşısında, cumhuriyetin, bu on senesi, eşi görülmeyen bir diriliş ve göz kamaştırıcı, bir ileri atılış abidesidir”.

Atatürk, 1 Kasım 1935’te TBMM açılış konuşmasında, “Türk’e ev ve bark olan her yer sağlığın, temizliğin, güzelliğin, modern kültürün örneği olacaktır” dedi.

Atatürk, 1936 tarihli konuşmasında ise, üretime dayalı bir toplum yaratma idealini göçmen nüfus üzerinden şöyle açıklıyordu:

“Ana vatana yeni kavuşan göçmen vatandaşlarımızın iskanı başlıca işlerimizdendir. Göçmenleri iyi yetiştirmek ve süratle üretmen kılmak için, onları yeterli derecede donatmaya çalışıyoruz. Aldığımız sonuçlar ümit verebilir. Bu milli soruna imkanlar nispetinde kaynak aktarmaya çalışıyoruz”.

Atatürk’ün TBMM’de bizzat yaptığı son Meclis konuşmasında (1 Kasım 1937) ayrıntılı bir şekilde tüm dönemin bir değerlendirmesini yapmaktadır. Hatta açılış konuşmaları içerisinde en uzun konuşması bu konuşmadır:

“Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını alıkoyabilecek hiçbir engel düşünmeğe yer bırakıldığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle bahtiyarım.

Tunceli’ndeki icraatımız neticeleri, bu gerçeğin yakın ifadesidir. (…)

Endüstrileşmek, en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zorunluluktur.

(…)

Büyük davamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.

Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli devrim yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir.

(…)

Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.

(…)

Bizim yolumuz çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve acılar kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir”.

Atatürk adına 1 Kasım 1938 tarihli açılış konuşmasını dönemin başbakanı Celal Bayar yaptı. Çünkü Atatürk’ün sağlık durumu bir hayli kötüleşmişti. 9 gün sonra da vefat edecekti.

Atatürk’ün tüm TBMM açılış konuşmaları topyekun modernleşme ve Türkiye’nin çağdaş dünyanın bir parçası olma idealini açık bir şekilde yansıtmaktadır. Türk milletinin kaydettiği ilerlemeyi ve medenileşme çabasını anlatmakta, pozitif anlamda milletini şevklendirmektedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki o karamsar dünyada, tarihin en büyük ekonomik krizinin yaşandığı yıllarda milletine umut aşılamaktaydı. Nitekim 4 Kasım 1937’de "Türk ulusuna neşe içinde yaşama yolunu açtığı ve rehberlik ettiği için Mark Twain Ödülü kendisine verilmiştir". Umuda ve neşeye ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde Atatürk’ün TBMM açılış konuşmalarına dönüp bakmayı ve oradaki motivasyonu tekrar yakalamayı diliyorum.