Dün (16 Ocak 2019) CHP Parti Meclisi toplantısında İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayının açıklanması bekleniyordu. Günlerdir partililer ve kamuoyu, CHP PM toplantısına odaklanmıştı. Ancak son dakikada yaşanan bir gelişme beklentileri alt üst etti. Aziz Kocaoğlu sahaya indi. Oysa 3,5 ay önce (1 Ekim 2018) yaptığı açıklamada aday olmayacağını söylemişti. 

Kocaoğlu’nun 1 Ekim’de yapacağı basın toplantısı önceden belliydi ama ne söyleyeceği konusunda sadece tahminler vardı. Ben de 30 Eylül 2018’de, basın toplantısından bir gün önce Ege Meclisi’nde yazdığım yazıda Kocaoğlu’nun net bir tavır sergilemeyeceği ve ama genel merkezin kendisini aday göstermesini isteyeceği tahmininde bulundum. Oysa Kocaoğlu aday değilim, dedi. Tahminde bululurken yanılma ihtimalimi belirtmiştim ama Kocaoğlu’nun açıklamasının ardından hala yanılmadığım fikrindeydim. Bazen “hayır” demek, “hayır” demek değildir. Kocaoğlu’nun durumu da oydu. Kocaoğlu’nun aday değilim demesi genel merkezi rahatlatmakla beraber, genel merkez bunu iyi bir şekilde değerlendiremedi. Bir aday üzerinde uzlaşılamadı. Bu hem parti için hem de İzmir kamuoyu için geçerliydi. Mevcut uzlaşamama durumu Kocaoğlu’na dünkü çıkışı yapma imkanı verdi:  

"Çok iyi hatırlanacağı gibi, 1 Ekim tarihinde bir basın toplantısı yaparak, 31 Mart yerel seçimlerinde aday olmama kararımı kamuoyu ile paylaşmıştım.

 Bu açıklamayı seçimlerden 6 ay önce yapmamın en temel gerekçesi, Cumhuriyet Halk Partisi'nin önünü açmaktı. Benim yerime aday gösterilecek arkadaşımızın bir an önce belirlenerek seçimlere kadar kentin her köşesine ulaşması, kendisini tanıtması ve projelerini anlatması gerektiğini düşünmüştüm. 6 ay, bu iş için ideal bir süreydi.

 Ancak aradan geçen 3,5 aylık süreye rağmen adayın henüz belirlenememesi, aday açıklama takvimi geciktikçe ortaya çıkan tablonun Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve dolayısıyla kentimize zarar verecek düzeye gelmesi, devletin tüm olanaklarıyla seçime hazırlanan iktidar partisinin 'bakanlık' yapmış İzmir adayını 27 Kasım'da açıklayıp çoktan yola koyulması ve bu tabloyla İzmir'de güç kaybı yaşayabileceğimiz gerçeği, beni ve partimize gönül vermiş milyonları endişeye düşürmektedir.

 Sayın Genel Başkanımızla bugün yaptığım ve gayet olumlu geçen görüşmede, bu kaygılarımı açıkça ifade ettim. Her zaman söylediğim gibi, önce devletim ve milletim, sonra partim için çalıştım. Hiç bir zaman gizli ajandam olmadı. Hiç bir zaman kişisel menfaat ve ikbal peşinde koşmadım.

 Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarını sürdürdüğü en büyük kent olan İzmir'de ortaya çıkan bu tablonun, adaylığımla ilgili tarihi bir sorumluluk yüklediğini ve bundan kaçmayacağımı Sayın Genel Başkanımızla paylaştım.

 Kamuoyuna saygıyla duyururum."

Aday belirmesi sürecinde zorlanılması neticesinde Kılıçdaroğlu’nun Kocaoğlu’nu çağırıp adaylığının tarihi bir sorumluluk ve parti görevi olduğu, bundan kaçamayacağını söylemesi beklendiği söylenebilir. Ancak bunu Kocaoğlu için Kılıçdaroğlu değil, Kocaoğlu kendisi için söyledi. Aslında haksız da sayılmaz. 20’den fazla ilçe belediyesine sahip olup bir tanesinin başkanını büyükşehir belediye başkanlığına aday gösterememek, İzmir’den bir Ekrem İmamoğlu çıkaramamak izahı zor bir durum. Ancak şunu da unutmamak gerekir İzmir’de Ekrem İmamoğlu kapasitesinde ve üzerinde uzlaşılan bir belediye başkanı yok. İstanbul’da parti örgütünden İmamoğlu’na tepki gelmezken, İzmir’de kimi gösterseniz tepki gelirdi. Tunç Soyer ve Abdül Batur için gelebilecek tepkileri şöyle bir düşünelim derim… 

AK Parti’nin adaylarını açıkladığı ve CHP’nin geç kaldığı iddiası Kocaoğlu tarafından dile getirildi ve kamuoyu tarafından da dile getiriliyor. Buna çok da katıldığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü bir önceki seçimde de durum bundan farklı değildi. CHP geleneğinde yarış parti içerisinde yaşandığı için bu uzun yıllardır böyle. Hatta bu kez 2014 yerel seçimlerine göre daha erken bir tarihte adaylar parça parça açıklanıyor. 2014 yerel seçimlerinde adaylar 10 Şubat’taki PM toplantısından sonra kesinleşmişti. Bu kez daha erken açıklandığı söylenebilir. Üstelik İzmir’e ilişkin açıklama 16 Ocak’ta yapılacakken, gecikme süresi Kocaoğlu’nun sahaya inmesiyle uzadı denilebilir. 

Adaylık tartışmaları yaşanırken partililerin sosyal medya paylaşımlarında Kocaoğlu, Soyer hakkındaki paylaşımlarının eleştiri sınırlarını aştığını üzülerek gözlemliyorum. Sanırım rakiplerle yarışmaktan ziyade parti içerisinde yarışmak daha eğlenceli geliyor. Projeleriyle gündeme gelmektense parti içi kulislerle adaylığı çözme eğilimleri dikkat çekiyor. İzmir gibi CHP’nin kazanma ihtimalinin ender yüksek olduğu yerlerde enerjinin boşa harcanması, boşa kürek çekilmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalınıyor.

Bunları söylerken CHP için İzmir’in kaybedilme riski olduğunu belirtmek istemiyorum. 2014’te bazı ilçelerde aday göstermede yaşanan sorunlar bu kez tekrarlanmazsa daha yüksek başarı elde edilebilir. Yeter ki benim hemşerim, benim adamım ayrımcılığı yapılmasın, liyakat sistemi uygulansın. Adaylar da kulislere ayırdıkları çabayı projelerine ayırsınlar. 

Sonuç olarak Kocaoğlu’nun sahaya inmesiyle kaotik bir süreç oluştu. Bununla birlikte dinamik bir ortamın olduğunu da söylemek gerekir. CHP Genel Merkezi, Tunç Soyer’i daha erken bir tarihte aday göstermeye kalksaydı da Kocaoğlu yine sahaya inerdi gibime geliyor. Dolayısıyla şimdi üç bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıyayız. Kocaoğlu zayıf da olsa halen aday gösterilme ihtimaline sahip. Tunç Soyer ise ciddi bir muhalife ve ciddi bir destekçiye sahip. Muhaliflerinin bir bölümü babası üzerinden hedef alıyor. Oysa insanları uygulamalarıyla eleştirmek gerekmez mi? Örneğin Seferihisar’da ne yapmış, ne yapamamış? Büyükşehir belediyesini Seferihisar gibi küçük bir yerden gelip yönetebilir mi? Projeleri, yaptıkları, yapamadıkları, yanlışları üzerinden eleştirmek daha rasyonel. Üçüncü isim ise Abdül Batur. En şanslı isim olarak o görünüyor. Şansı “duran adam” olarak bir tavır sergilemesinde. Kamuoyu önünde hemen hiçbir tartışmaya katılmadı. Dolayısıyla bir yıpranmışlığı yok. Belediyecilik olarak Narlıdere’de yaptıkları, yapamadıkları dahi tartışılmıyor. 

Adaylardan kendi istediği olmazsa sandığa gitmeyeceğini ve seçimin kaybedileceğini söyleyenlerin -sosyal medyada ciddi bir şekilde olsa da- seçim sonuçlarını etkilemede oranı % 1’den fazla olamaz gibime geliyor. 

Kılıçdaroğlu, bu saatten sonra Kocaoğlu’nu aday gösterme “cesareti” gösterebilir mi? Emin değilim. Kocaoğlu ise çatışacaksa Soyer, uzlaşacaksa Batur olabilir. Belki de dördüncü bir isim? Bir hafta bekleyelim görelim. Hem listelerin YSK’ya sunulmasına daha çok var. Son tarih 19 Şubat… Adayın kim olacağı hakkında kesin bir şey söyleyemem ama 3,5 aylık rahatlama dönemi bitti. Kocaoğlu’nun tavrıyla Genel Merkez için sıkıntılı günler başladığı kesin. Üstelik PM’ye getirilen adayın oradan geçmesi meselesi de ayrı bir tartışma konusu olmaya aday.