Ablam Ankara'da 'Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde' eğitim gördüğü için ben de tıp fakültesine orada başlamıştım.
O yıllarda fakültelerin tama yakın bölümü 1 Kasım'da açıldığından ekim ayı sonunda memleketim Malatya'dan Ankara'ya gittim.
İlk kez gördüğüm başkentin her köşesi adeta büyülüyordu beni. 
Cadde ve bulvarlar akıp giden troleybüsler, Kızılay ve Yenişehir semtinin güzel tertemiz geniş yolları, yürüyen sakin, kibar ve saygılı insanlar.
Kent ve yaşayanlar sizi görgü kurallarının içine çekiyordu adeta.
Başkentte gördüğüm her bir güzellik okulda öğretilen marşın sözcüklerini hatırlatıyordu bana.
'Ankara Ankara güzel Ankara
Seni görmek ister her bahtı kara
Senden medet umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara...'
Demek ki ben de bir bahtı kara(!) olarak şimdi bu güzel ve modern kentte yaşayacaktım.
Bir gün Kızılay'dan yürüyerek Atatürk Bulvarı üzerinden Ulus'a giderken ablam kendi fakültesini göstermişti bana.
Heybetli bir bina olan fakültenin isminin altında yazılı olan Atatürk'ün şu cümlesi uzaktan bile çok net okunuyordu.
''Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir...''
Fakültenin hemen yanı başındaki Ankara Radyosu binasına gelinceye kadar gözlerimi bu ihtişamlı ve de etkileyici binada alamamıştım.
Bina Kızılay'dan sonra gelen Sıhhiye'nin adeta sembolüydü.
Ne zaman Troleybüsle Ulus'a gitsem hep sağ tarafta bir yere oturup bu güzel binayı görmek isterdim.
Atatürk Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kurulması için dönemin kültür bakanı Saffet Arıkan'a 1935 yılında direktifler vermiş ve 14 Haziran 1935 tarihinde 2795 sayılı kararla fakültenin kuruluşu kabul edilmiş.
1936 yılı başına kadar hazırlıklar tamamlanmış ve fakülte yeni bina tamamlanıncaya kadar Evkaf Apartmanında öğretime devam etmiş.
Almanya'dan profesörler çağrılmış, 1926 yılında öğrenimleri için yurt dışına gönderilenler 1930'larda eğitimlerini tamamlayarak Yurda dönmüş ve fakültenin ilk eğitimcileri olarak göreve başlamışlar.
Yapımı tamamlanan fakülte yeni yerinde 1940 yılında eğitime açılmış.
İşte Cumhuriyet döneminde açılan bir fakültenin kısa öyküsü. Bu öykü;
''Cumhuriyet bizi geçmişimizden kopardı'' diyebilen 
Yobazlara, 
Ümmetçilere, 
Ve onların çocukları yanı sıra, 
Büyük Kurtarıcımızın posteriyle uğraşmaya kalkışan aldıkları eğitim nedeniyle dondurulmuş beyinli, zeka ve akıl problemli torunlarına bir şamar olsun...