Atatürk ve Türk Silahlı Kuvvetleri Atatürk ve Türk Silahlı Kuvvetleri

Dünyada milliyetçilik hareketlerinin yükselişi Fransız Devrimi’ne ve onun ilkelerinin yayılmasına öncülük eden Napolyon savaşlarına kadar gider. Siyonizm ya da Yahudi milliyetçiliği çerçevesinde Büyük İsrail’in kurulmasına ilişkin politikaların kökenleri 19. Yüzyıla kadar uzanır. Hedef elbette Filistin topraklarıdır. Filistin’e göç ve burada toprak edinme meselsi 19. Yüzyılın sonlarına ve 20. Yüzyılın başlarına kadar uzanır. Filistin topraklarında Araplarla Yahudiler arasında yaşananları, Yahudilerin gücünü, Arapların vurdumduymazlığını Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adlı kitabında renkli ve duygusal bir dille anlatır.

1517’de Osmanlı hakimiyetine giren Kudüs, tam 400 yıl sonra 1917’de İngiliz hakimiyetine girdi. Bölgede İngiliz manda yönetimi oluşturuldu. Bu süreçte Filistin’e yönelik Yahudi göçünde ciddi bir artış meydana geldi. Diğer taraftan Almanya başta olmak üzere Avrupa’da ciddi bir antisemitizm yükselmekteydi. İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan Yahudi soykırımı, savaş sonrasında İsrail’in kurulmasını kolaylaştırdı.

1917 sonrasında Filistin’de kurulan İngiliz manda yönetimi ve bölgeye Yahudi göçünün artışı, Arapları huzursuz etti. Bu huzursuzluk tüm İslam dünyasına da yansıdı. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı yıllarında Arap milliyetçiliğini kullanarak Osmanlı’ya karşı ayaklandıran İngilizler, Birleşik Arap Krallığı sözlerini de tutmamışlardı.

1936-1939 yılları arasında büyük bir Arap ayaklanması çıktı. İngilizlerin Filistin mandası altındaki toprakların bağımsızlığını isteyen ayaklanmacılar, Yahudi göçü ve toprak alımı yoluyla bir Yahudi devleti oluşturmaya yönelik çabaları da engellemeyi amaçlıyorlardı.

Filistin’in bağımsız ve İslami bir devlet olması için faaliyet gösteren Arap din adamı İzzeddin el-Kassam’ın 20 Kasım 1935 tarihinde öldürülmesi, Arap ayaklanmalarının tetikleyicisi oldu. Bugünkü Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları adını İzzeddin el-Kassam'dan almaktadır. Kassam’ın öldürülmesinden sonra çıkan ayaklanmalar Kassamit ayaklanmalar olarak tanımlanmaktadır. Kudüs baş müftüsü ve Arap Yüksek Komitesi'nin kurucusu Emin el-Hüseyni 16 Mayıs 1936 tarihini "Filistin Günü" olarak ilan etti. Genel grev çağrısında bulundu. el-Hüseyni’nin eski bir Osmanlı subayı ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olarak İttihatçılarla bağı vardı ve onların örgütlenme deneyimini kendisi de Filistin davası için kullandı.  üyesi olan ve bir Genel Grev gerçekleştirilmesinin Emin el-Hüseyni’nin çağrıda bulunduğu genel grev, Nisan 1936’da başladı ve aynı yılın Ekim ayına kadar devam etti.  Ayaklanmaların nedenleri arasında Yahudilerin artan ekonomik gücü, artan kitlesel Yahudi göçü ve İngilizlerin Siyonist politikalara olan desteği gibi faktörler vardı. Bu destek çerçevesinde silahlı Yahudi polis gücü de oluşturulmuştu ve bu güç manda yönetimi tarafından da desteklenmekteydi. Arap ayaklanmalarının ilk aşamasında grevler ve siyasal protestolar ağır basmaktaydı. İlk ayaklanmalarda kentli bir nitelik baskın iken 1937 yılında başlayan ikinci aşamada köylülerin öncülük ettiği bir direniş hareketi ortaya çıktı. Bu kez İngiliz kuvvetlerine yönelik saldırılar da yapıldı. İngilizler ve Filistin manda yönetiminin polis gücü ayaklanmaları sertlikle bastırdı. El-Hüseyni bu süreçte Kudüs’ü terk etmek zorunda kaldı. Ayaklanmalar sırasında Filistin Arap erkek nüfusunun % 10’u öldürüldü, yaralandı, hapsedildi veya sürgün edildi. Yahudi nüfustaki kayıp ise son derece azdı. Dolayısıyla o dönemdeki Arap-İsrailli nüfus kaybı ile bugünkü arasında büyük bir benzerlik görülmektedir. Filistinli kaybı ile İsrailli kaybı kıyaslanmayacak düzeydedir. 

Nisan 1936’da olaylar başladığında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kudüs Başkonsolosu Ahmet Umar (1934-1938) idi ve TC’nin resmi işleri için Kudüs-Nablus karayolunda seyahat etmekteydi. Bir grup Arap isyancının barikatında aracı durduruldu. Bu süreçte ateş de açılmış ve Türk diplomat hayatından endişe etmişti. Ancak Arap isyancılar konsolosun aracında dalgalanmakta olan Türk bayrağını görünce ateşi kesmiş ve yol açtıkları rahatsızlıktan dolayı özür dilemişlerdi. Bu şaşırtıcı ve hoş sürpriz Ahmet Umar’ı mutlu etmişti. Üstelik isyancılar olay sırasında oradan geçmekte olan birinin yaralanması üzerine, yaralı Umar’ın tahliye etmesine izin vermişlerdi. Umar’ın aracı hareket ettiğinde de “Yaşasın Mustafa Kemal! Yaşasın Türkiye!” sloganları atarak konsolosu uğurlamışlardı. Bu durumu başkonsolos Umar, Ankara’ya rapor etmiş ve yaşananlar Türk basınında yer almıştı. Cumhuriyet gazetesinde yer alan habere göre (13 Nisan 1936), bu “Maziden intikam” idi ve dün “kahrolsun” diyenler bugün “Yaşasın” diyordu. Bir başka haberde ise (Cumhuriyet, 25 Nisan 1936) İngilizlerin bölgeye Yahudileri taşıyarak “Araplarla Yahudiler arasında ebedi bir boğuşmanın tohumunu attılar”. Oysa Türkler yüzyıllar boyunca “Kudüs’te, hiçbir sızıltıya meydan vermeyen dürüst ve adil bir idare tesis etmişlerdi”. Birinci Dünya Savaşı’nda askerlerimiz İngilizlere karşı Kudüs’ü savunurken “bu şehrin hiç de şerif olmayan ahalisi, arkadan onlara ateş bile etmişlerdi. O zaman bu marifeti yapanların şimdi feci haline gülmek isterdik amma Türk’ün şeref ve asaleti buna manidir”. Bugün de Filistin meselesine geçmişte Arap ayaklanmaları nedeniyle sempatik bakmayanlara, 1917’nin üzerinden 20 yıl geçmeden Kemalist Türkiye’nin bölgeye soğukkanlılıkla baktığını hatırlatmak isterim.

1930’lar Türkiye’si, bağımsızlığı sağlayan ve ardından da çağdaşlaşmaya yönelen Türk kimliğini temsil ediyordu. Çoğu Arap milliyetçisi için örnek niteliğindeydi. Dönemin Türkiye’si iddiaların aksine bölgeden uzak değildi ve gelişmeleri çok yakından takip etmekteydi. Yine inanılanın aksine dönemin Türkiye’si bağımsızlık mücadelesi yürüten Arap milliyetçilerinin hayranlıkla izlediği bir ülkeydi. Türkiye de kendi imkanları çerçevesinde bölgeye kendi çağdaşlaşma hareketini anlatma ve gösterme, onları etkileme politikası izlemekteydi. Ancak bu Araplar ve kutsal topraklar için kanımızı dökmeye hazırız şeklinde bir politikayı da asla içermemekteydi. Hint Müslümanlarının Atatürk’e atfederek, Filistin ve kutsal topraklar için kanımızı dökmeye hazırız ifadelerinin (Bombay Chronicle, 1937) uydurma olduğunu yine belirtmeliyim. Hindistan’ın İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesine Hint Müslümanlarını kazanmak için Atatürk’ün prestijinden yararlanmak için uydurulan ünlü konuşma, 1936-1939 dönemindeki yine İngilizlere karşı olan Arap ayaklanmaları dolayısıyla uydurulmuştu.

Kemalist Türkiye, 100 yıl önce de bugün de halen model. O nedenle de içeriden ve dışarıdan saldırıya uğramaya devam ediyor. Hem kendi milletine ve hem de tüm mazlum milletlere model olması istenmiyor.

Kaynaklar

Amit Bein, Kemalist Türkiye ve Ortadoğu, Alfa Yay., İstanbul, 2023.

Cumhuriyet, 13 Nisan 1936, 25 Nisan 1936.

https://kudus-bk.mfa.gov.tr/Mission/MissionChiefHistory

https://tr.wikipedia.org/wiki/1936-39_Arap_ayaklanmalar%C4%B1Ahmed Umar