Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamasından DEM Parti’nin Cumhur İttifakı içerisinde yer aldığı resmi bir nitelik kazandı. Dolayısıyla Cumhur İttifakına bir güncelleme gelmiş oldu. Bu güncelleme ile cepheleşme siyasetinde de bir güncelleme meydana gelmiş oldu.

Aslında Türk siyasal yaşamının tarihi aynı zamanda cepheleşmelerin de tarihidir:

Manisa'da her evden bir tabut çıktı!
Manisa'da her evden bir tabut çıktı!
İçeriği Görüntüle

İttihatçı-İtilafçı cepheleşmesi: 1908-1922 yılları arasında İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasında yaşandı. Suikastlar, sürgünler ve hapislerle sonuçlandı. Hatta İtilafçılar, İttihatçılar İstiklal Savaşı’nı destekledikleri için karşı cephede yer alıp, düşmanla işbirliğine ve hatta ihanete yöneldiler.

Vatan Cephesi: Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarından itibaren yaşanan siyasal gerilim, 1958’de had safhaya ulaştı. Menderes, yandaşlarını Vatan Cephesi çatısı altında birlik olmaya davet etti. Muhaliflerini de şer, nifak cephesi olarak tanımladı. İktidar ile muhalefet arasındaki siyasal çatışma ve iktidarın giderek otoriterleşmesi ülkeyi 27 Mayıs’a götürdü.

Sağ-Sol Cepheleşmesi: 27 Mayıs sonrası dönemde dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sol bir dalga yükseldi. Bunun karşısına milliyetçi bir kitle çıkarıldı ve ardından çatışma şiddet eylemlerine dönüştü. Kutuplaşma TSK’nın içine de yansıyınca 12 Mart askeri darbesi geldi.

Milliyetçi Cephe /Sağ-Sol Cepheleşmesi 2: 1970’li yıllar Türkiye’nin siyasal cepheleşme kültürünün sürdüğü ve hatta şiddet eylemlerinin daha da tırmandığı yıllar oldu. Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapılması ve Amerikan ambargosu da bu çatışmanın önüne geçemedi. Ardından 12 Eylül darbesi pupa yelken geldi.

Laik-İslamcı Cepheleşmesi: 12 Eylül’ün yarattığı siyasal parçalanmışlığı 1990’lı yıllarda Laik-İslamcı cepheleşmesi izledi. Bu cepheleşmenin merkezindeki parti Refah Partisi idi. Cepheleşme siyasetinin yine gittiği yer askeri müdahale oldu: 28 Şubat yaşandı…

AK Parti de iktidara geldiği 2002 yılından günümüze kadar geçen 23 yıllık süreçte cepheleşme siyasetini daha düşük yoğunluklu ve kontrollü olarak uyguladı. Toplumun % 50-60 bandının desteğini alarak geri kalan % 40’a yakın dilimi ötekileştirmek, kendi kitlesini mobilize etmek ve karşıt kitleyi düşmanlaştırmak bu siyasetin ana manivelası oldu. Söz konusu siyaset AK Parti’nin pragmatizmi çerçevesinde sürekli olarak güncellendi. Örneğin cepheleşme siyasetindeki yeni güncelleme çerçevesinde MHP, AK Parti ile hareket etmeye başladı. Bu, Cumhur İttifakı’nın başlangıç noktası oldu. Bu yeni oluşturulan cepheleşme siyaseti iktidara Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçme, eski Türkiye’yi/Birinci Cumhuriyeti yeni Türkiye’ye/İkinci Cumhuriyete dönüştürme imkanı sağladı.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri sürecinde CHP, iktidar tarafından HDP ile işbirliği yapmakla suçlandı. Aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra MHP lideri Bahçeli’nin öncülük ettiği yeni açılım sürecinde DEM öteki olmaktan çıkıp Cumhur İttifakı’nın bileşeni haline geldi. Bu süreçte cepheleşme sürecinin doğal sonucu olarak DEM ile CHP yer değiştirdi. Yeni öteki CHP.

İktidarın on yıllardır yürüttüğü cepheleşme siyaseti açık bir şekilde göstermektedir ki, bir ötekiye ihtiyacı var. O nedenle DEM, yeni ittifak bileşeni haline geldiği için bundan sonraki sürecin muhtemelen uzun süre ötekisi ve dövüleni CHP olacak. Üstelik DEM’den CHP’ye bir hayır da gelmeyecek. CHP’nin bu yeni süreci kabullenmesi ve stratejisini ona göre inşa etmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin iç siyasetinde ve bölgesinde yaşanan gelişmeler dolayısıyla CHP’nin değişen ve dönüşen Türkiye’ye karşı ulus devlet, laiklik, üniter yapı ve Türk ulusal kimliğini sahiplenecek bir pozisyon alması gerekmektedir. Bu konudaki muhalefete öncülük etmek ya da değişimin utanfaç bir parçası olmak mı arasında karar vermek CHP’ye aittir. Cumhuriyeti kuran, Türk İstiklal Savaşı’nı yürüten Müdafaa-i Hukuk temelinden gelen CHP’nin 100 yılı aşkın ömründeki önemli kırılma noktalarından biri de budur. 1950’de iktidarı muhalefete devrettiğinde ve sonrasında geçirdiği dönüşüm, yine İnönü’nün öncülüğünde ortanın solu politikasını benimsemek, değişen ülke ve dünya koşullarına uyum sağlamak CHP’nin Türkiye’ye öncülük etmesini sağladı. Bugün ise yine tarihi bir dönüm noktasında ulus devlete ve üniter yapıya sahip çıkmak, Ortadoğu tipi etnik ve dini kimlikler bataklığına dönüşmekten Türkiye’yi korumaya öncülük etmek CHP’nin görevidir. Bu noktada yerini seçmesi ve diğer taraftan öteki olarak daha çok dayak yemeye hazırlıklı olması gerekiyor. Muhtaç olduğu kudret DEM’de değil CHP’nin kendi tarihinde mevcuttur. Yeter ki farkına varsın.

Cumhuriyeti kuranlar, muhalifleriyle barıştılar. Hatırlanacağı üzere Atatürk, İnönü ve Çakmak’tan oluşan ve devrimleri yapan grup Karabekir, Cebesoy, Bele ve Orbay ile kavga ettiler. Ancak sonraki süreçte Atatürk, Cebesoy ve Bele ile barıştı. Atatürk’ün barışma politikasını İnönü sürdürdü. O da Karabekir ve Orbay ile barıştı. Barıştıkları Terakkiperver Parti oldu. Şeyh Sait ve Seyit Rıza’lar olmadı. Onların yeri darağacı idi.