Demokrasi, sanayileşmiş, kentli ve gelişmiş toplumların ürünü. İstikrarlı bir demokrasinin yolu da refah toplumundan geçiyor. Refah toplumu ise orta sınıfın güçlü olduğu toplumdur. Örneğin Avrupa’da 1945-1990 yılları arası, demokrasinin güçlendirilmesi noktasında orta sınıfın desteklendiği ve refah toplumunun inşa edildiği yıllar oldu. Toplumların sosyo-ekonomik seviyelerini bir çan eğrisine benzetirsek, bir ucu üst sınıfı, diğer ucu alt sınıfı ifade eder. Ortadaki geniş ve şişkin yer ise orta sınıfı ifade eder. Orta sınıfın gücü, demokrasinin de gücü demektir.

Türkiye’de orta sınıfı, orta direk olarak ifade eden ilk isim Turgut Özal oldu. 12 Eylül sonrasında siyasal yasaklarla birlikte oluşturulan kısmi demokrasi döneminde Özal, orta sınıf demeyerek, sınıf kavramını bir kenara koyarken “direk” kelimesini ifade etti. Özal sınıf kavramını kullanmaktan kaçınsa da orta direk’in toplumun temel direği olduğuna vurgu yapması kayda değer. Bununla birlikte orta direk Özal tarafından ifade edilse de en çok kayba da Özal döneminde uğradı. Nitekim 1984 yılında Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı Orta Direk Şaban filmi çekilmişti.

Toplumun geniş bir kesimini kapsayan memur, işçi gibi ücretli çalışanları, küçük esnaf ve küçük çiftçiyi kapsayan orta direk, Özal’lı yıllarda hayat pahalılığının etkisiyle yaşam standartlarında ciddi kayba uğradı. Yüksek enflasyonun olduğu, Türk lirasının değer kaybettiği ve vatandaşın alım gücünün düştüğü bu yıllarda orta sınıf giderek yoksullaştı. Orta sınıftan alt sınıfa geriledi. Bunda yüksek pahalılık karşısında gelirinin yeterince arttırılmaması etkili oldu. Başta sendikal hareketler olmak üzere toplumsal örgütlülüğün ezildiği 12 Eylül ortamında, bu kesimlerin elinde hakkını aramak için pek de bir araç yoktu; tek çare sandığa gitmekti… Bu da demokrasinin sadece sandığa indirgendiği yüzeysel bir demokrasiydi.

1980’li yıllardaki hayat pahalılığı tüm Cumhuriyet döneminin hayat pahalılığından kat ve kat fazlaydı. 1990 yılında ANAP’lı Ekonomi Bakanı Ekrem Pakdemirli, tüm Cumhuriyet döneminde refah artışı ile fiyat artışını şöyle açıklamıştı:

GSMH Artışı Fiyat artışı

  1. Atatürk: % 115 % - 32
  2. İnönü: % 12 % 500
  3. Menderes: % 48 % 124
  4. İnönü-Demirel: % 34 % 55
  5. Demirel-Ecevit: % 39 % 900
  6. Özal: % 27 % 7100

Tüm dönemler içerisinde en başarısız dönem olarak Özal dönemi görülmektedir. Hayat pahalılığı İkinci Dünya Savaşı yıllarının ve kaotik 1970’li yılların çok üzerindedir. Nitekim 1980’e kadar Türkiye’nin en büyük parası 1000 liraydı. 12 Eylül’ün ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Özal’ın döneminde daha büyük paralar basılmaya, paralara sıfır eklenmeye başladı. Birinci emisyon paranın basıldığı 1927’den 1980’e kadar en büyük paranın 1000 lira olması ne kadar kayda değerse, 1980’den sonra Türk lirasına eklenen sıfırlar ve ardından çıkarılan sıfırlar o kadar kayda değerdir.

24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının ardından Türkiye, 12 Eylül ortamında neo liberal ekonomi politikalarına yöneldi. Bu politikalar ücretli kesimlerin yoksullaşmasına yol açarken, genel anlamda ülke ekonomi büyük bir değişime uğradı. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri ciddi kırılmalara uğrasa da temel ekonomi politikası ithal ikameciydi; yani dışarıdan ithal edilen ürünleri içeride üretilmesini sağlayarak dışarıya bağımlılığı önlemek ve paramızın dışarıya gitmesini engellemekti. Oysa 1980 ile beraber Türkiye ekonomi politikaları ithalatı engelleyici değil, ithalatı teşvik edici bir evrim geçirdi. Bu da Türk ekonomisini dışı bağımlı, kırılgan ve sıcak para bağımlı kıldı. Üretim önceleyen değil, tüketimi önceleyen bir kültür ülkeye egemen oldu. Ne pahasına olursa olsun tüketmek, inşaat yapmak ülkenin 1980’den günümüze en büyük sorunu haline geldi.

Üretmeden tüketmek, sürdürülebilir bir durum değildir. Elde ne var ne yok satmak, sürekli sıcak paraya bağımlı hale gelmek Türkiye’nin sadece bugününü değil yarınını da karartacaktır. Cumhuriyeti kuranların 1950’lere kadar Osmanlı borçlarını ödediklerini unutmamak gerekir. Onlar bunu yaparken sanayileşmeyi de ihmal etmediler. Toplumsal refahı arttırmayı sürdürdüler. Günümüz Türkiye’si orta sınıfı güçlendirmek zorundadır. Bu, hem ülkenin bekası ve toplumsal barışı hem de demokrasisi için son derece hayati önemdedir. Birkaç yıldır yaşanan hayat pahalılığı 1980’lerdeki gibi orta sınıfı, alt sınıf olmaya ve yoksullaşmaya itmektedir. 1980’lerdeki ANAP iktidarı bunun bedelini 1989 yerel seçimlerinde ve 1991 genel seçimlerinde ödemişti. Türkiye ise halen ödemeye devam ediyor. AK Parti açısından bakıldığında ise 2019 yerel seçimlerinde ilk bedeli ödedi. Bakalım 2023 genel seçimlerinde ödeyecek mi? Göreceğiz!