1990’lı yıllarda Özal, Irak’ta Saddam yönetimini devirmek ve 1 koyup 3 almak yönünde bir politika benimsemişti. Saddam’ın Kuveyt’i işgali ve ardından başlayan Körfez Savaşı’nın etkisiyle Saddam’ın devrileceği, Türkiye’nin Musul’u alabileceği fikrindeydi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Yaratılan güç boşluğun ve ABD’nin bölgeye gelişiyle birlikte Irak’ta kaotik süreç başladı. Kürdistan Özerk Yönetimi’nin temelleri atıldı. PKK bu güç boşluğundan yararlanarak eylemlerini tırmandırdı. Hayaller Musul’du ama gerçekler Kürdistan Özerk Yönetimi ve PKK eylemlerinin tırmanması olmuştu. Ödenen bedel ağırdı. 1 koyup 3 alamamıştık. Tam tersi olmuştu. 

Irak’ta izlenen yanlış politikanın bir benzerini Türkiye, Suriye’de izledi. Yakın geçmişten ders çıkarılmadı. Esad’ın devrilmesi ve Müslüman Kardeşlerin Suriye’de iktidara gelmesi hayaline kapılındı. Oysa Esad’ın devrilmesi, Irak’takine benzer bir güç boşluğuna yol açacağı, etnik-dinsel-mezhepsel çatışmanın bölgeyi kan gölüne çevireceği, ne zaman biteceği belli olmayan yeni bir kaotik sürecin başlayacağı gayet açıktı. Özetle Suriye’de 2012 yılında izlenen Esad’ı devirme politikası yanlıştı. Ödenen bedel yine ağır oldu. Üstelik Esad devrilmedi. Bugün izlenen yeni dış politika kapsamında Rusya ve İran ile yakın ilişki içindeyiz. Bu iki ülke Esad’ın en büyük destekçileri. Rusya ve İran ile kurulan iyi ilişkilerin bedeli, Esad’ın koltukta kalmasını kabul etmek olacaktır. Dolayısıyla bu durum şu fıkrayı hatırlatmakta:

Ağayla marabası, ağanın en güzel atının koşulduğu en süslü arabayla kasabaya inmektedirler. Ağa atının pislediğini görür. Ağa, marabasıyla alay etmek ister:

 -‘‘Maraba’’ der, - ‘‘Şu tezeği ye, atla araba senin.’’ 

Maraba önce ata bakar, sonra da arabaya bakar. Hayatı boyunca böyle bir arabaya sahip olması mümkün değildir. Gözünü kapatır, b.ku yer. Ağa haliyle bir ağa olarak sözünde durur. Arabayı marabaya verir. Ancak ağa arabayı kaptırdığı için çok bozuktur. Durduk yerde en güzel atını ve en güzel arabasını da marabaya kaptırmıştır. Maraba da bozuktur. Durduk yerde tezeği yemiştir. Ağanın daha güzel atlar alacak parası, daha güzel arabalar alacak imkânı vardır. Üstelik ne ata, ne de arabaya bakacak parası vardır. Ayrıca ağadan da tırsmaktadır. Dönüş yolunda at yine pisler. Maraba:

- ‘‘Ağam’’ der, -‘‘Sen de şu tezeği ye, at ve arabayı da geri al.’’ 

Ağanın beklediği de böyle bir fırsattır. O da arabadan iner, b.ku yer. Ve arabaya kurulur, atı kamçılar. Köye girerlerken maraba, ağaya seslenir, - ‘‘Köyden çıkarken araba da, at da senindi. Yeniden köye dönüyoruz. At da senin, araba da. O zaman ağam iyi de, biz bu b.ku niye yedik?’’

Esad yerinde kalacaksa, 5 yıldır niye Esad’ı devirmek için bunca boşa çaba harcandı? Türkiye, neden bu kadar bedel ödedi?

Haksızlık etmeyelim, Türkiye’nin az da olsa uyanıp kazandıkları var. O da Fırat Kalkanı hareketi ile Suriye’deki Kürt kantonlarının birleşmesi önlendi. Böylece Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerinin birleşerek Akdeniz’e ulaşması, Büyük Kürdistan projesinin gerçekleşmesi engellenmiş oldu. Ancak bunun için daha erken uyanmak, bu kadar ağır bedel ödememek gerekirdi. Türkiye gibi köklü bir devletin geçmiş deneyimlerden ders çıkarmasını beklemek, olaylar yaşanmadan önlem alınmasını istemek hepimizin hakkı. 

Gelinen noktada Rusya ve İran ile kurulan ilişkiler, Büyük ve Birleşik Kürdistan projesinin önlenmesi amacına da hizmet edecektir. Bunu elde etmek için izlenen politika nedeniyle Türkiye’yi daha kaotik günler beklediğini söylemek kehanet olmayacaktır. Bu olağanüstü günleri aşmanın ve ödenen bedeli hafifletmenin yolu iç politikada çatışma değil, uzlaşmadır. İktidar, başkanlık taleplerini geri çekmeli, parlamenter demokrasiyi güçlendirmeli, ana muhalefet partisini de yanına alarak önümüzü aydınlatmalıdır.