Son günlerde Atatürk’e yönelik gösterilen ilgi memnuniyet verici olmakla beraber, sanırım “Yeni başlayanlar için Milli Mücadele, Atatürk ve Tek Parti Dönemi” gibi bir derse ihtiyaç bulunduğu da bir gerçektir. Atatürk’e gösterilen ilgiyle aynı zamana denk gelen Milli Mücadele karşıtı Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin adının doğduğu Tokat’ta bir Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne verilmesi de kafa karışıklığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Açık ve net olmak gereklidir; iyidir. Ya Milli Mücadele’den yana bir tavrınız vardır ya da Milli Mücadele’nin karşısında… Kimdi Mustafa Sabri Efendi?

Aldığı din eğitiminden sonra müftülük ve müderrislik görevlerinde bulundu. Siyasetle de ilgilendi. Peyam-ı Sabah, Alemdar gibi Milli Mücadele karşıtı gazetelerde yazılar yazdı. II. Meşrutiyet’in ardından Tokat mebusu olarak parlamentoya girdi. Önce İttihat ve Terakki içerisinde yer aldıysa da rakip parti Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurucuları arasında yer alıp burada yöneticilik yaptı. 1913’teki Babıali Baskını’nın ardından önce ülkeyi terk etti, ardından tutuklandı ve en sonra da sürgüne gönderildi. İttihat ve Terakki’nin iktidardan düşmesinin ardından siyasal hayatı yeniden başladı. Damat Ferit Hükümeti’nde Şeyhülislam olarak görev yaptı (1919). Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesine karşı çıktı. Damat Ferit Hükümeti’nin düşmesinin ardından Ayan Meclisi üyeliğine getirildi. 

Daha sonra Teali İslam Cemiyeti’ne dönüşecek olan Cemiyet-i Müderrisan’ın başkanlığını yaptı. Burada yanında bildik isimler vardı: İskilipli Atıf ve Saidi Nursi…

Milli Mücadele yıllarında tekrar kurulan Damat Ferit Hükümeti’nde yine Şeyhülislam olarak görev aldı ve Şurayı Devlet (Danıştay) reisliğine vekalet etti. Sevr Antlaşması’nı onaylayan ve Vahdettin’in topladığı Saltanat Şurası’na katıldı. Sevr Antlaşması’nın onaylanmasından yana tavır alanlar arasındaydı. Anadolu’da Mustafa Kemal’in liderliğindeki direniş hareketinin karşısında yer aldı ve Milli Mücadele’ye karşı sert önlemler alınmasını savundu.

Milli Mücadele’nin başarıyla sonuçlanmasıyla birlikte, Milli Mücadele’ye ihanet edenlerin yer aldığı 150’likler listesine alındı ve ülkeyi terk ederek Mısır’a gitti. Diğer 150’liklerin çoğu gibi sürgün yıllarında da Türkiye aleyhine çalışmaya ve yazmaya devam etti. 150’liklerin affının (1938) ardından Türkiye’ye dönmeyen ender isimlerden biri oldu. 1954’te öldü.

Görüleceği üzere kendisinin hareketli siyasal yaşamında yer aldığı siyasal parti Hürriyet ve İtilaf Fırkası’dır. Milli Mücadele’ye ihanet eden ve işgalci güçlerle işbirliği yapan Mustafa Sabri Efendi ile partisi aynı görüştedir.

Yukarıdaki bilgileri aktardığım kaynak Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi…

http://www.islamansiklopedisi.info?klme=mustafa+sabri+efendi (son erişim tarihi: 16 Kasım 2017). 

Çok da uzun olmayan ve bazı bilgi yanlışlarını da içeren bu maddenin yanı sıra bu konuda çok daha ayrıntılı eserler var. Burada anacağım iki eserin birinin yayıncısı yine Türkiye Diyanet Vakfı, diğeri de Diyanet İşleri Başkanlığı… İki kitabın da yazarı değerli tarihçimiz Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu…

Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2010.

Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları Cilt I-II, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.

Prof. Dr. Sarıkoyuncu’nun iki kitabı da Milli Mücadele’yi destekleyen din adamlarını anlatıyor. Kimler mi var? Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’den tutun da Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi’ye kadar… İstanbul Hükümeti'nin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah ile Mustafa Sabri’nin Milli Mücadele’ye karşı çıkan, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının katledilmelerini savunan fetvaya karşı, “karşı fetva” yayınlayan 153 müftü, din adamı ve alim…

O, Ahmet Hulusi Efendi ki, Müdafaa-i Hukuk Hareketi içerisinde yer alan diğer din adamları gibi, lafla değil icraatıyla da Milli Mücadele’den yana tavır aldı. İzmir’in işgali üzerine Denizli’de organize ettiği mitingde, işgale direnişten yana “Fetva veriyorum” dedi ve konuşmasını şöyle tamamladı:

“Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz…"

Prof. Dr. Sarıkoyuncu’nun Mustafa Sabri Efendi’yi konuyu alan bir akademik makalesi de mevcut. Meraklısına:

Ali Sarıkoyuncu, “Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Milli Mücadele ve Atatürk İnkılapları Karşıtı Tutum ve Davranışları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 39, Kasım 1997.

Milli Mücadele yanlısı din adamları bunlarla sınırlı değil ve bu konu üzerine çalışan sadece Prof. Dr. Sarıkoyuncu da değil. Değerli dostum ve meslektaşım Nejdet Bilgi’nin de bir kitabı var:

Nejdet Bilgi, İstiklal Yolunda Bestekar Bir Müftü Ahmet Alim Efendi, Manisa Belediyesi Kültür Yayınları, Manisa, 2008.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Kasım’da Atatürk Anma toplantısında yaptığı konuşmanın bir yerinde haklı olarak şunları söylemişti:

“Bilindiği gibi Kurtuluş Savaşımız başladığında ülkenin dört bir yanında kurulan burası çok önemli 130'a yakın Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin yarıya yakınının başında müftüler veya imamlar bulunuyordu. Çünkü milletimiz, Anadolu'nun işgalini sadece toparlaklarına değil dinine, inancına, namusuna tüm kutsallarına yönelik bir saldırı olarak görmüş, bu refleks ile mücadeleye başlamıştır.”

Bu konuda iki şeye değinmek isterim. Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetlerinin insan kaynakları arasında din adamları, asker ve sivil bürokrasi, eşraf, İttihatçılar, sıradan halk yer alıyordu. Vatan, millet aşkına, sığındıkları son yurt parçasının da kaybedilmemesi uğruna savaştılar, mücadele ettiler. Üstelik bunu İstanbul’daki hükümete ve padişah-halifeye rağmen yaptılar. Bu dönem, Türk tarihinde merkezi devlet yapılanmasının olmadığı ender zamanlardan biriydi (Moğol istilası sonrasındaki dönem, Fetret dönemi gibi). Dolayısıyla halk kendine, kaderine sahip çıkmış, rahmetli Bülent Tanör hocanın deyimiyle “yerel kongre iktidarları” oluşturmuştu ve ardından Mustafa Kemal’in liderliğinde de birleşmişti.

 

Değineceğim ikinci nokta ise şudur: Anadolu’daki direniş hareketine karşı çıkan, düşmanla işbirliği yapan, Milli Mücadele’ye ihanet eden din adamlarının isimlerini İmam Hatip Lisesi'ne vereceğimize, Milli Mücadele’yi destekleyen 153 müftü, din adamı ve alimin ismini İmam Hatip Liselerine vermeye ne dersiniz? Bunlar daha yerli ve milli değiller mi?