Şimdilerde yaşlılar yanı sıra bilinçli birtakım gençler de

Önceki yıllarda yaşamaya özlem duyuyorlar.

Bu özlem bir zamanlar karanlığı görmekle kalmayıp 

Akıl gözüyle zamanı görüp yaşamı güzelleştirmeye çalışanların 

Dönemine duyulan bir özlem olsa gerek.

Özlenen dönemi yaratanlar yurdun çakıl taşına, bir karış toprağına 

İnsanına ve geçmişine sahip çıkan bir kuşaktı.

İnsanlar vardır izinden gidilir. 

Anadolu kentlerinde de bir zamanlar okumuş okumamış önemli değil. 

Örnek yapısı ve karakteriyle izlerinden gidilen ve 

Unutulmayan insanlar vardı.

Bunu kendi kentim Malatya için söylemiyorum. 

Böylesi bir özellik hemen hemen ülkemin diğer kentlerinde de 

Yerleşmiş ve oturmuş bir davranış şekliydi.

İç göçü körükleyecek önemli bir neden olan 

Bakabilecek kadar doğum konusunda 

Doğru uygulamalar 

Değişmez yasalar

Bu ülkede hiçbir zaman gündeme getirilmedi.

Buna bağlı olarak eğitimi ve geçimi planlanmayan

Sayısı hızla artan bir nüfusun 

İç göçü başladı.

Oysa ki yurdun her kentinde eğitim ve kalkınma sağlanmış olsaydı 

İnsanlar kendi topraklarında örf ve adetlerini yaşayarak  

Bunu kuşaktan kuşağa aktararak kalacaklardı. 

Ülkede 1950'den itibaren başlayan 'Dış Güçlerle Güdümlü' 

Bir siyasetle bu mümkün olamazdı.

Bugüne kadar da olamadı.

Anadolu'dan büyük kentlere göçü şartlar yanı sıra 

Kontrol altına alınamayan çok yüksek doğum oranı da hızlandırdı.

Ülkenin geleciğine yönelik bir devlet politikası olmadığından 

Eğitimleri farklı, olanakları kısıtlı insanlar 

Yer değişikliğine başladı.

Büyük kentlere yüksek öğrenim için giden çocukların birçoğu

Eğitim aldığı kentte kalınca 

Onların aileleri de Malatya'dan ayrıldı.

Özel arabasıyla 1960'lı yılların başında 

İstanbul'a giden bir vatandaşın 

Polis hemen araç numarasını kaydeder ve ardından 

Ne zaman kenti terk edeceğini sorardı. 

Batılı bir ülke olan Fransa'nın başkenti Paris'te 

Diğer herhangi bir kentten gelen kişiye 

Bir süre sonra bulunduğu yere 

Mutlaka dönme şartı konduğunu 

Örnekleriyle görmüştüm.

Böyle bir uygulama ile kuşkusuz vatandaşa 

Kendi örf ve adetleri içinde yaşama olanağı sağlanırken

Büyük kentlerin kurulu düzeni de devam etmiş oluyordu.

Malatya'nın bir zamanlardaki örnek güzelliklerinin nedeni

Kültürünün, örf ve adetlerinin nesilden nesile 

Bozulmadan aktarmasından kaynaklanıyordu.

Diğer bazı kentlerden o yıllarda göçle gelenler

Yerli halkın kuşaktan kuşağa taşıdığı

İnsanı insan yapan

Örf ve adetlerini kolaylıkla benimsiyor

Kendi adetlerini ve özelliklerini dayatmıyordu.

Şimdiki göçlerde ise bunun çok farklı olduğu ortada!.. 

Kentin unutulmayan güzelliklerinden biri  

Hiç kuşkusuz yeşilliğiydi.

Yeşildi. Yemyeşildi Malatya...

Yazın serin, kışın sıcak yüksek olmayan kerpiç evlerin 

Çatısı bu yeşillikler içinde kaybolurdu adeta.

Her sokağın her caddenin farklı, oturmuş bir kültürü vardı. 

Bu kültür sonuçta kent kültürünü oluştururdu.

Sokaklar dar olduğundan komşu ilişkileri 

Sımsıcak bir ortamda gerçekleşirdi.

Yazın evlerin sokak kapıları komşular kolaylıkla girsin diye 

Çoğu kez açık tutulur.

İtilince avluya girilirdi.

Kalabalık olmayan nüfus nedeniyle insanlar birbirini tanır 

Bu durum güven duygusunu ve huzuru artırırdı.

Komşuluk ilişkileri özveriye açık dürüst ilişki niteliğinde olduğundan 

Sorunsuz sürer giderdi.

İlişkilerde önde gelen unsur sevgi, saygı, vicdan ve insanlıktı.

Çocuğunu eğiten öğretmeni dükkanı önünde otururken gören esnaf 

Hemen ayağa kalkar, karşılıklı hal hatır sorulurdu.

İnsanların çoğunluğu yeterli bir eğitim olanağı yakalamamış olsalar da

Toplumsal eğitimi büyüklerinden görerek yaşayarak öğrendiklerinden 

Kendilerini çok farklı yerlere taşımış olurlardı.

Böylesi bir kesim öğretmen döğmez, öldürmez. 

Kadınına, kadınlara özel bir değer verirdi.

Kendi kendine yaratığı 'Bir Asalet İçinde' yaşamını sürdürürdü.

Sonuçta herkes insanlığı, sabrı ve vicdanı içinde sorunsuz yaşarken 

Bu sorunsuzluğu çevreye de yansıtmış olurdu.

Buna bağlı olarak toplumda gerginlik, huzursuzluk

Kindarlık söz konusu değildi.

Evlerin avlusundan tertemiz şırıl şırıl Derme Suyu akar

Arka bahçelerde söğütlerin, kavakların hışırtısı

Dinmeyen kuş sesleri yanı sıra 

Kızılcık ağacının mayhoş tadı hissedilirdi.

Meğerse ne doyumsuz ne güzel günlermiş.

Yüreğimdeki yeri silinmeyen o günleri 

Filmi geriye sarıp seyrederken 

Anıların derinliklerinde buluyorum kendimi .