Bu çocuklar tarlada yetişmiyor.
Analar 9 ay karnında, sonra sırtında, sonra da sonsuza kadar yüreğinde taşıyor. Bin bir zorlukla büyütüyor.
Diğer süslü mahallelerde yetişen bebelerden bir farkı yok.
O da insan yani!
O da can!
O da, bir babanın, göz bebeği.
Bacısının canı, ciğeri.
Anasının çarpan kalbi.
…
Delikanlı olunca görevini yapsın diye vatanına hizmete, askere yolluyorlar.
Bu kez, durum, o süslü mahallelerde yaşayanlarla aynı olmuyor.
O kıymetli bebeler, ne hikmetse, ya sakat, ya da çürük çıkıp, ne yazık ki askere gidemiyor.
Taş gibi besili, bakımlı, yanaklarından kan damlayan veletler, askerlik vakti gelince, birden kurumuş, eksik kalmış hastalıklı bebelere dönüyor! Allah'ın işi işte.
İçi çürümüş bir sistemde, ensesi kalın bir ana baba, otel konseptine yakın bir yerde, boku boncuklu oğlunun 15-20 gün askerlik yapmasına önayak oluveriyor.
Ya da gelsin dolarlar, eurolar! Diyetini öde bitsin. İşte sana vatan borcu.
Öte tarafta, vatanın asıl sahibi olup, anasının kına yakıp yolladığı; tüm köyünün, vatan borcu için davullarla zurnalarla uğurladığı Mehmetcan, bir bardak su esirgendiği için, telef ediliyor.
Askere bir bardak su verilmez mi insafsızlar??!!
Vicdansızlar!
Hesap sormuyorum. Çünkü…
Bizde hesapların muhatapları hiç olmaz.
Allah’a da havale edemiyorum. Allah da sonunda, bizim ülkede yaşayan vicdansız kalabalığının hesabını nasıl keseceğini şaşırmış olmalı.
Yangınlar ve Mehmet’ler yaktı bizi.