Trenle Doğu gezisi furyası başladığında, hep bir ayrıcalık beklemiştim.  Uçakla 1,5 saat yerine 26 saat tıngır mıngır gitmeyi seçmek  boş yere olmamalı tabii.
 
Bana göre BOŞ oldu ne yazık. Gidenler ya çok genç, maceracı, her tünelde öpüşüp sevişip eğlenen, ya pek fazla tren deneyimi olmayan, ya da boş vaktini doldurmak isteyenlerdir … desem biraz ayıp kaçacak ama tam olmasa da buna benzer.
 
Ben Agatha Christie’nin Şark Expresinde Cinayet’inde yer alan, ultra lüks tren standardı aramasam da aşağıda yazdıklarımı okuyup, ne oranda abarttığıma siz karar verin. Bu benim görüşüm:.
 
*Kompartman, güzel, iki katlı ranzası olan sevimli bir mini…
 
*Sürekli yuvasında kayan bir masası var.
 
*Karşısında priz var ama ‘Su ısıtıcı kullanmayın, sadece traş olun’  diyen bir yazı!
 
*Tuvaletler, vagonun başında ve sonunda sadece… Biri alaturka. Herkes alafranga kullanınca iyi olmadı tabii. Bir süre sonra diğeri de kirlendi. Wc leri anlatmasam daha iyi .
 
*Restoran vagonu var ama yiyecek hiçbir şey yok (tost dahi). Sadece bisküvi, çay meşrubat. 26 saat bir yolcu ne yer , içer?  Yapar? Bu ne salak saçma ve düşüncesiz anlamsız bir uygulamadır? ,
 
*26 saatlik yola mecburen torba torba  Türk usulü çıkınlarımızı götürdük. ( şarap ve rakı da aldık. Bereket  keyfimize karışan olmadı.) Bu yükler, zaten kalın kışlıklarıla doldurduğumuz bavullarımız yanında pratik olmayan bir kalabalığa bizi mecbur etti.
 
*Tren yolculuğu aslen , bolca manzara seyretmek, dağları taşları ağaçları saymak, güzelliklere dalmaktır. Yatana kadar,  mevsim olarak da iyice fakir görüntülü topraklardan geçtik. Kar yoktu, yeşil yoktu, ağaç yoktu. Su yoktu. Geçtiğimizi söyledikleri şehirlerin sadece istasyonlarını gördük. Kısacası tren yolculuğunu güzel kılacak görselden de mahrum olduk.
 
Programda belirtilen tüm şehirlerden geçtik ama, hiçbirini görmedik!!!
 
Tatvan'da trenden indik. Van’'da konakladık. Doğubayazıt'a kadar uzandık.
 
Sokaklarında yürüyemedik, yerel halkını tanıyamadık.
 
Ben, sokak aralarında bacılarla, teyzelerle  laflayacağım,  bazı evlerin kapı önünde oturup ayran içeceğim,  kahvehanelerde erkeklere laf yetiştireceği, mahalle bakkalından alışveriş edeceğim bir gezi isterdim.
 
Bizler, turun karakteristiği olarak, sadece, cami, medrese, saray, kale, harabe vs gezdik ve hepsi de doğal olarak şehirlerin dışındaydı. Üstelik çok dik setlere tırmanmak,  kaygan kayalara basarak tepelere çıkmak, uzun toprak yolları aşmak, çok sağlam, bacaklar, taze ciğerler, yorulmamış bir kalp, kısacası biraz da gençlik  istiyordu.!! Biz + 65 ler, daha ilk günde  HOŞAP kalesinde HOŞAF olduk, kaldık.
 
Ben en çok Coğrafya kitaplarından bildiğim Ağrı dağının haşmetini sevdim. Bir de, yazdan kalma güneşli bir gün eşliğinde Van gölünde süzülüşümüzü… Akdamar ( Ahtamara adasını), göl kıyısında yediğim inci kefalini….bir de… Otlu ayran aşını.
 
Ben, yurdumun doğusunu çok sevdim.
 
Ama;
 
Bir daha doğuya gidecek olsam, uçakla gider, uçakla dönerim.