Şimdikiler bilmez, anlamaz...

Çocukken, sana yağı üzerine toz şeker serperdi annelerimiz. Sokakta oynarken, baş yiyeceğimizdi.
Bazıları ekmek üzerine biber salçası sürerlerdi.
Külahta leblebi tozu alır. P li harfleri söyleyerek püskürtürdük.
Okulda simit – gazoz baş favorimizdi.

Bir bahçe duvarının üzerine oturur, bin bir keyifle  taze nohut yerdik.
Sinemada, kolanın içine beyaz leblebi atar, böylece hem bir şey  yemiş, hem de içmiş olurduk.
Biz Algida falan bilmezdik.Tahta arabalımahalle  dondurmacılarımız vardı, sokak sokak gezerlerdi. 5 kuruşa, külaha bir dondurma kaşığı sürülür, ikincisi, üçüncüsü onun üzerine kat kat katlanarak kondurulurdu.Dondurmalar mis gibi süt kokardı.
Macun tazgahlarırengarenkti. Macuncu, şekeri tahta çubuğa dolandıkça ağzımızın suyu akardı.

Karanfilli kırmızı akide şekerleri, beyaz sakızlı şekerler, sarı renkli bütün fındıklı şekerler, rengarenk albenileriyle şekercilerin vitrinini süslerdi. Bayramda bu şekerler, özellikle mendillere konulup çocuklara dağıtılırdı.
Bir lokumu iki bisküvi arasına sıkıştırınca, baklavadan daha tatlı gelirdi bize.
Bahçelerde yetişen her meyve, yerlere kadar sarkan ağaçlardan toplanır. Anneler onlardan dünyanın en lezzetli içeceğini yapardı. Erik, vişne, nar, üzüm…Her şey doğaldı.

Doğum yapan evlerde kaynatılan kırmızı lohusa şerbetini içmek için, mahallenin çocukları  sıraya girerdi.
Karpuz, kavun  çekirdeklerikurutulur, kavrulur; kayısı çekirdeklerininise  bademi ayıklanır, akşam atıştırmalığı olurdu.
Kestane şimdi de var ama,bir küçük odada, sıcacık bir soba üzerindepişiririp, ailecek bir radyo başında, ‘arkası yarın’ dinleyerek yenmesinin lezzetini bilmeyen, anlamaz. 

Şimdilerdeismini bilmediğimiz her çeşit her tat var. 
Velakin ağızlarda  tat yok.