Yılmaz Erdoğan'ı severim.  
Sanata, gerçek sanatçıya hasret olduğumuz, günlerimizin kahramanı o...
"Ben senin, beni sevebilme ihtimalini seviyordum" şiirine aşık olmuştum.
Aşkım,  yarattığı en güzel karakter olan Feriştah ve Mükremin ile pekişmişti:
"Odaya önce edeleleri girdi, sonra vücudunun diğer kısımları yanımıza geldi" yaratıcı repliklerine hala gülerim,  benden silinmez.
Vizontele ve Ekşi Elmaları filmlerini de çok doğal ve yaratıcı bulmuştum. Naçizane kişisel fikirlerimle tabii.
Son 10-15 yıldır yerli dizi izlemiyorum. (Bir tek Muhteşem Yüzyıl izledim.)
İnci taneleri, Yılmaz Erdoğan'ın  adı için TV başına geçtiğim bir dizi.  
Daha ilk günden yorum yapmaya kaklıp, "beğendim, ya da, beğenmedim" diyecek kadar hadsiz değilim. Ukalalık yapacaksam da biraz yol alınsın derim.  
Güleceksiniz ama en çok:
Genç öğrencisine verdiği ilk dersi sevdim.  
" TABİİ Kİ DE, denmez. Tabii zaten Kİ eki almıştır. DE ilave olmaz " repliğini sevdim ve yaralı, buldum. Harika bir öğreti!
Bunca Türkçe öğretmeni, yazar, senarist, gazeteci, dil bilimcisi, dil uzmanı bunca zamandır bu yanlışı duyar ama tek itiraz eden çıkmazdı.
Öyle güzel bir fayda ki!
Pavyon sahnesine gelince:
Siz pavyonu ne, nasıl bir yer zannetmiştiniz ki?  Müzikli aile kebap salonu mu?
Elbette...Dans da yürek hoplatıcı..., kız da....kırmızı da...sahne çekimi de...
Öyle olmasa adı PAVYON olmazdı ki!!. Böyle  yerlerin amacı, bu tür baştan çıkarıcı  teşhirlerle, müşteri çekmektir.
Şimdi siz kalkıp , Amerika'da tangalarla  direk dansı yapan kızlara "Aaa çok ayıp, git bari üzerine kapalı bir şey giy" deseniz, kıza değil de, size ne gözle bakılır?  
Kısacası…Henüz bir şey anlamadık. Çok erken. Bakıp göreceğiz.